23 Ekim 2009 Cuma

$u le louvre'un önü, bir uzun alan..

adi da Jardin des Tuileries ehiehiehi..



efenim uzun bir aranin ardindan yepyeni maceralarla karsinizdayiz. anla$ildigi üzre kisa bir brüksel-paris gezisi yapinca anlatacak da bir iki ufak hikaye cikti.

canim halam ve huysuz eni$teye denk bir odd couple zor bulunur zaten. onlari gezdirme bahanesiyle annem, ben ve ercüment de x. kez ne$eli bir gezi yapmis olduk. brüksel'in benim icin highlight'i anneciimin ismarladigi cukulatali waffle'a agiz burun daldigim andi sanirim.

paris'ten hatirlanacak daha cok sey var tabii. bir kere araba sürmeyi öyle özlemisim ki $ehir icinde saatlerce trafikte cebellesmek bile benim icin eziyet olmadi. encümen'in kiraladigi arabanin tavani cam oldugu icin arka koltuktakiler bile sikilmadan koca koca nefis binalara bakmaya devam ettiler. eni$te küflü ta$lara bakmaktan cabuk sikildigi icin halama göstermek istedigimiz yerlerin cogunu -olasi- bir sonraki geziye birakmak zorunda kaldik ama hic olmazsa sacre coeur'ü, montmartre'i, notre dame'i, eyfel kulesinin ak$am saat ba$larinda nasil i$ildadigini(ehee diye sevinirken dogru dürüst cekememisiz) gördü. üstelik dogan ve mehtap'in güleryüzlü bebesi david kaan'la da mü$erref olduk sonunda.

gezinin o kisminin benim icin highlight'i da arabanin basinda bizimkilerin notre dame'i gezmelerini beklerken paris'in türlü evsiziyle muhabbet etme firsati buldugum anlardi sanirim. kilisenin tam karsisinda bir ara sokakta arabanin icinde ders calisiyordum (sil o gözündeki ya$lari :). arkadan yüksek sesle klasik müzik geliyordu ama arkamda koca bir ana caddeden baska bir sey olmamasina ragmen paris'tir deyip yadirgamadim bu durumu. biraz sonra üzerime bir gölge düsüp kafami kaldirinca, $ekil 1-a'da da gördügünüz ilk evsizimizle karsilastim. arabanin arka caminda kiyafetini inceliyor, fötr $apkasini bir o yana bir bu yana yatirirken bir yandan da acik camimdan bana fransizca bir seyler söylüyordu. fransizca konusamadigimi söyleyince, kendisini gösterip "beautiful" dedi, ben de gülüp "evet evet tres bien" dedim. siritarak arkasini dönüp köse basindaki -default evsiz ekipmani- alisveris sepeti, giysi yigini ve müzik setine dogru gitti (evet, müzik yayinini o yapiyormus). giysi yiginindan yeni bir gömlek ve ceket secti, üzerindekileri cikarip onlari giydi ve tekrar arabanin camina geldi. bu defile bir süre daha böyle devam etti. biraz sonra durulunca ben de arabadan cikip bir sigara tellendireyim dedim. o da yanima gelip önce ismimi sordu, rana
deyince nereli oldugumu da sordu. türküm deyince "aa ben de kürtüm, adim da muhammed" dedi (: ben bu acayip diyalogu cat pat fransizcamla yürütmeye calisirken almanya'da yasadigimi da söyleyince muhammed efendi basladi almanca konusmaya. ben de vay anasini demekten kendimi alamadim.

tam muhammed'e veda etmis tekrar arabaya biniyordum ki bir baska yollarin sava$cisi daha yanima yaklasti, son derece kibarca bir sigara rica etti. tabi diyip cikarip verince defalarca tesekkür etti ve nereden geldigimi sordu. türkiye deyince "aa benim cok yakin bi arkadasim türk, ben de biraz türkce biliyorum" dedi. sonra basladi türkce döktürmeye: "meraba olum!", "naber olum!" diye her cümlesinin sonuna bir oglum eklemeye baslayinca ben sokak ortasinda gülmekten katildim tabi ((: dedim "süper ögrenmissin biravo!" ona da veda edip alelacele arabaya bindim ki paris'in tüm evsizleriyle mü$erref olmayayim.


döndükten sonra okul son hiz basladi, 3 kisi bir olmamiza ragmen ilk 3 ödevi bile yetistiremedik, i$yerinde de 3 saatlik toplantida konusulan tüm isler üzerime yikildi, 3 vakte kadar agzima iyice sicilacak diye özetleyebiliriz. haftasonunu nasil iple cektigimi bir ben bilirim.

neyse efendim daha diyeceklerim vardi ama evde bir curcuna var ki sormayin, bir yandan hanimin ciftligi izleniyor, bir yandan cevahir'in annesiyle benim aney arasinda online bir tanisma fasli sürüyor. muffin mutlulugu gibi bir sey hissediyorum icimde (: kalkip bir dolanayim, sonra gelip zigot sehpa'yi anlatirim. (:

Hiç yorum yok: