12 Nisan 2011 Salı

türkün deutsche post'la imtihani

bugün kesin karar verdim, yukaridaki (veya büyük alman hükümeti) deutsche post isimli kurumu sirf beni sinamak icin hayata gecirmis. bir iki ay önce pasaportumu kimlikten saymayarak, adima gelen gönderiyi bana teslim etmeyen postacisiyla kavgamin üstüne bugün tüy diktiler, alasini yaptilar. izmir'den iadeli taahhütlü gönderilen mektubumu havada kaybetmeyi basardilar!

icinde gidis dönüs ucak biletim olan mektubun 2 nisan'da istanbul-frankfurt ucagina bindigine emin gibiyim, ama almanlara kalirsa bu mektup o ucaktan hic inmedi. ucak biletim ucaktan düstü anlasilan :(

bugün yaptigim 8-10 türkiye+almanya telefon görüsmesinden sonra vardigim sonuc bu. cuma günü eve gidebilmek icin patronla kapismalarim, yolculuk planlarim ve yaptigim tüm hazirliklari da ekstra bir 250 euro'yu yeni bir ucak biletine vererek taclandirmis oldum.

peki burada bitiyor mu? hayir. yeni bilet almaktan baska carem kalmadigini düsünerek isyerinden cikmis otobüs duragina dogru yürüyorum. "böyle i$ler de hep beni buluyor ha!" diye söylenmekteyim. o anda yüzüme islak bir damla düstü, sonra kafama bir kac damla daha. hava günlük güneslik! "noluyo yaa?" diye kafami kaldirdim, evet koca mavi gökyüzünün minicik bir parcasinda yogunlasmis gri bulutlardan tepeme yagmur yagiyor! birisi anlatsa inanmam. ne yabalim, sinirim bozuldu güle oynaya otobüs duragina geldim. düsündükce gülüyorum hala.

gücün bana mi yetiyo lan!?!?

7 Nisan 2011 Perşembe

naniş'e kitap yagdiralim kampanyasi!

bana dünyanin en güzel seyini hediye etti. kitap okuma aliskanligimi yavas yavas yitiriyorum, kici kirik polisiye romanlardan baska bir sey okuyasim gelmiyor diye oldukca üzülüyordum ki, bir dünya kitap birdenbire cebime girdi. daha geleli 1 hafta olmusken 2 kitap bitirdim bile.

ilk secimlerim de tabi ki favorim dosto'dan oldu. varligindan haberdar bile olmadigim iki kisa romanini okumus oldum. tabi bu bakimdan cok okuyabilmek pek de iyi olmuyor cünkü bir kez rus klasiklerinden okumaya basladigimda da baska bir sey okuyasim gelmiyor, okudukca da o hastalikli karakterler gibi düsünmeye basladigimi farkediyorum.

izmir'de calistigim zamanlarda suc ve ceza'yi okurken bir cumartesi sabahi beni toplantiya cagirdiklarinda yol boyu sacma sapan seyler düsünmüstüm: "bugün nöbetim yok, simdiye kadar hic bir toplantiya da cagrilmadim. benim gibi sefil bir ögrenciyi niye cagirsinlar ki, toplantiya? yoksa dün gece patronun balkon kapisini acik unuttugumu mu farkettiler? halbuki her gece kapilari pencereleri kontrol ederim, ilk kez unuttum. aksilige bak! kesin fark ettiler ve simdi kim bilir neler olacak. ah nanişka! nasil bu kadar saf olabildin? o bir sey söylemeden velinimetim k. bey'den af dilesem! evet evet beni affedecektir.." hahahayyt! (: resmen böyle raskolnikov kiliginda gezdigim günler oldu. (ve tabi ki toplanti kel alaka bir konudaydi)

müzik de caliyo bu meret, daha denemedim ama. yol olsa da gitsek.