23 Aralık 2009 Çarşamba

hamamîzâde naniş efendi

tam da yola çıkmadan yazdığım gibi oldu, kendimi yorgun argın, perişan ama mutlu bi biçimde izmir'e attım. ilk akşamı evde aile saadetiyle geçirdikten sonra ilk günümü de izmir'deki en güzel aktivitelerle geçirdim:
  • hamama gittim!
  • annanemle efembaamı gördüm
  • denyocuğumla kıvırcığıma gittik 
ve beraber eve geldik.yani bu güzel gün hala pek güzel. o şimdi master başvurusu için essay yazma çalışmalarındayken ben de fırsattan istifade rapor vereyim dedim.

hazır başlamışken ilk noktaya geri dönüp hamama yanlış gözlerle bakanları uyarmak isterim. deniz ve yüzme ile ilgili aktiviteleri bir kenara bırakırsak hamam kadar eğlenceli ve rahatlatıcı bir fırsat yok insan için. hele zırt pırt gidilemiyorsa. ilk hamama gidişimde ağlayarak kaçmış olsam da..

zaten çocukluğumdan sonra hamama ilk gidişimde, ki yaş 20'ye filan tekabül ediyor, yaşadığım şoku hatırladıkça hala gülüyorum. sokağa bakan halıyla örtülü bir kapıdan giriliyor, biraz yan taraftaki ikinci kapıdan da geçtiğin anda karşındaki lobide tamamen giyinik veya yarı giyinik, yarı peştemalli ve yarı çıplak bir sürü kadın türlü meşgaleler içinde konuşup gülüşüyor. sokaktan birkaç metre içerde böyle bir manzara göreceğimi beklemiyor olsam gerek epey şaşırıp utanmıştım (: allahtan şükriye teyzem tecrübeli bir hamamîzâde olarak bana yol yordam öğretti de artık tek başıma bile hamama gidebiliyorum! (bravo, alkış! şakşakşakşak!)

bugün gittiğimde ortalık oldukça tenhaydı o yüzden daha da güzel geldi. hamamın çalışanlarının kendi aralarındaki ve müşterilerle muhabbetlerini dinledim, kendi medenî halim, işim gücüm, evim barkımla ilgili sorulara yanıt verdim. muhabbetleri şöyle özetleyeyim:

kadın1: mercimek çorbası getirdim, ısıtıp içelim biraz sonra.
kadın2: ben içmem!
kadın1: niye kız? çok güzel yaptım.. (iki saat tarif verir)
kadın2: ya bana gaz yapıyo.. (iki saat hangi sebze meyvelerin gaz yaptığını açıklar)
kadın1: aay bana da yapıyo ama evde adam yok nasıl olsa, rahat rahat yiyorum..

bu hoş-sohbetleri arkamda bırakıp hamam kısmına girdiğimde içerdeki kız hazır kapıdayken ona kese yapacak olan kadını çağırmamı rica etti. elbette hiç mesele değildi, çağırayım dedim ama çağırmam gereken kadının adı "tatlı" olunca hamama ilk geldiğim günki ne yapacağını bilmez şaşkın kıza döndüm:

r: ee tatlı var mı? tatlı bi abla? tatlı ablaaa?
kadınX: tatlı geliyor şimdi sen gir.
r: :!...

daha sonra tatlı abla benimle ilgilenirken de tatlılığını teyit etmiş oldum. tostombul ve pembe yanaklı olduğu yetmiyormuş gibi pek de komedyendi kendisi (: vücuduma keseyi ilk sürüşünde gözlerini belerterek "aman allahım!" demesi gibi, ben masajdan yamulmuş vaziyette yatarken kızlardan biri saç kremimi kullanıp kullanamayacağını sorunca tabi tabi dememi fırsat bilip kızlara "ohoo mayıştı bu şimdi ne isteseniz verir" de dedi. ((:

2 saatin sonunda eşyalarımı toparlamış dış kapıya doğru ilerliyordum ki kulağıma şöyle bir diyalog çalındı:

kadın3: çorbayı ısıttım gelin için..
kadın2: ben içmem!
kadın3: aa niye? çok güzel olmuş!
kadın2: bende gaz yapıyo mercimek.
kadın3: ay bende de...

16 Aralık 2009 Çarşamba

vin turizm

türkiye yolcusu kalmasiinnn..

"süpermen ucar gider yolcusu rahat eder" diye bir slogan kalmis aklimda. yillardir düsünürüm süpermen diye marka mi olur ya, bak batmis gitmisler zaten bi daha duymadik diye. megerse tamamen benim gerzekligimmis o, simdi baktim da o marka süpermen degil süperMAN'mis. bildigin hayvan gibi MAN yani.

bu da böyle bi safligimdir.


simdi gelelim yolculuga. evet ya artik gelelim su yolculuga. daha 13-14 saat var, vay anasini. tabi ki yine istanbul'da cok az kalabilecegim ama görmem gereken milyon tane insan var. artik abimle beraber nerde aksam orda sabah 3-4 gün gecirdikten sonra kendimi perisan bir halde izmir'e atarim gibi geliyor. orda da kivircigimi(x2) yanima alip canimiz ne istiyorsa onu yapariz artik. of sabirsizliktan siritiyorum $u anda ya, ofiste maymun durumuna düsmeden biraz i$e güce bakayim ben..

13 Aralık 2009 Pazar

weihnachtsbaum



agacin boyunun 45 m, tabaninin ~200m² oldugunu
söylersem belki daha net canlanir gözünüzde.
böyleyken böyle..

12 Aralık 2009 Cumartesi

frohes fest!

$u noel zamani gelince almanya bir güzellesiyor ki sormayin.. weihnachtsmarkt (novel pazari diye cevirebiliriz) denen olu$umlar $u sıkıcı alman ki$inda dünyanin 8. harikasi gibi $ehrin orta yerine kuruluyor ya, birden bire sanki almanlar akdeniz insani kimligine bürünüyor; bir güleryüz, bir ne$e aliyor ba$ini gidiyor.

önce cevahir'in dogum gününde $öyle bir turlayip siftahi yaptiktan sonra weihnachtsmarkt'a tekrar tekrar gidebilmek icin elime ba$ka firsatlar da gecti ama daha hevesimi almi$ degilim.

bu sene calistigim ve calismis oldugum sirket sayisinin artmasiyla i$ arkadaslarimla iki kez növel pazarina gitmi$ oldum. ilkinde abbinolarla yine geleneksel olarak -hiyar gibi fotografini cekmeyi unutmus oldugum- büyük piramitin altinda bulusup geregince glühwein/sicak $arap ictik. eski $irketten ayrilanlar ve hala batmasini bekleyenler olarak gördük ki, degisen cok bir sey yok. bu ~10 ki$ilik cekirdek grupta herkes birbirini pek sevip, aradan ne kadar zaman gecerse gecsin kayna$abiliyor. gün gelip almanya'dan ayrilacak olursam en cok özleyecegim seylerden biri bu olur sanirim.

bugün de yeni $irketin nüvel kutlamasi vardi. klasik olarak $irkette sekt icerek baslayip, weihnachtsmarkt'ta glühwein'la devam ettik. ak$am casino hohensyburg denen hayir kurumundaki $ahane yemek de cilasi oldu. insanin $irketinin dibinde casino olmasi ho$ bir duygu, bir gün öglen yemegine diye cikip maa$in tamamini orda birakabilirmissin gibi, olaya tatli bir tedirginlik katiyor. yemekte hediye olarak bize birer kalp verdiler. kalbi cebime sokmaya calisirken arkadaslardan biri manidar bir laf etti: "du hast ein großes herz, das passt da nicht rein.."* ben kendiminkini temsili olarak kiracaktim da dedim "bienal mi oynatiyoruz lan burda?!" ((: neyse yarin yerim ben o kalbi.. leziz görünüyor.

yarin ev arkada$lariyla bir kez daha weihnachtsmarkt'a gidersem adam gibi fotograf cekip koyayim $öyle boy boy. almanlarin da takdiri hak ettigi oluyor arada bir, kacirmayalim bu firsati.

bugünün istek parcasi olarak kibariye'den your rock $arkisi da ozan icin gelsin, ba$ba$a verip sümügümüzü silelim.. sözlerini de yazayim da tam olsun: "sen git kendini becer dostum ha!"

* "cok büyük bir kalbin var, oraya sigmiyor.."

11 Kasım 2009 Çarşamba

temaslar

ücüncü türle yakinla$malar..

evin icinde.

bir ben, bir kiki..

bir de ücüncü vardi gecenlerde. annecigimin ziyareti su gibi gecti, sonucta hepimiz keske biraz daha kalsaydi dedik ama yilbasina az bir sey kalmasiyla avunur olduk, ne yapalim? bir bucuk ay boyunca yedim, ictim, yattim, calistim, gezdim, güldüm, hasta oldum, hepsini cok cok yaptim -azicik da agladim. iyi ki gelmis, yine gelsin.

ülk'ânimin almanya ziyareti boyunca cesitli temaslarindan notlar $öyle:

* ilk baslarda son derece disiplinli devam ettigi yürüyü$ saatlerinde ben de tarlalar, patikalar, dibimizde oldugu halde hic gecmedigim sokaklar boyunca kendisine eslik ettim. inanilmayacak kadar ceviz, findik, kusburnu ve domates! toplayip afiyetle yedik.

* her gün evde misler gibi yemek pismesi bir yana, önüme gak deyince elmali pasta, guk deyince pogaca gelmesi muhtesemdi.

* odanin -ve evin- elden gecmesi gereken tüm cekmeceleri, raflari, saksisi istedigimden daha güzel oldu.

* uzun zamandir görüsmedigim hatta hic tanimadigim bir sürü insanla görüstük. her biri ayri bir maceranin konusudur.. (:

* ülük spider solitaire denen illete beni de alistirdi. allahtan sirket bilgisayarinda yüklü degildi de anca sirayla oynayabiliyorduk.

* kikirik anane ilgisiyle mest oldu, annemi her ayaga kalki$inda miii diyerek oyun oynamaya cagirdi.

* malum brüksel-paris yolculugunu zaten daha önce anlatmistim.

* kisa bir h-bahn turu yapalim derken bilet almayi unutup görevlilere yakalanmamiz, sonra benim kivrak bir manevra ile isleri yoluna koymam da unutulmasin.. türküm, her firildaktan anlarim..

* yine de bence ayin highlight'i özgür'ün kuru fasulye pilav yemeye elinde bir sise sarapla gelmesiydi ((:

aslinda yazacak daha cok sey var ama molamin biraz uzun sürdügü ofiste fark edildi. rinrinrinrin.. en iyisi ben cikip bir de sigara iceyim de -özlem bu sanaydi (:- tekrar ise koyulayim..

8 Kasım 2009 Pazar

biraz da benimle güle$

arkadaslarimi seviyorum.. hayat $öyle zor, böyle bilmemne diye miymiylandigim zamanlari görmezden gelin, asil halimiz bu ve ben bunu cok seviyorum:

o: bak iste...bitti mi odev
    onu de sen bana
me: yooo
      mac izledim
      uyudum
      fal baktim
      hahaha
o: serreeefsiz seni :)
    ne maci yaaaaaaaaaaa
me: diyarbakirspor galatasaray
      beni yargilama
      hic bisey sorma
      böyle kabullen
o: yani kabullencem ama o kadar zor ki rana :)

30 Ekim 2009 Cuma

when harry met sally

"All this time I thought he didn't want to get married. But, the truth is, he didn't want to marry me."

güliim mi, agliyim mi bilemiyo insan.

zor bi gün.

23 Ekim 2009 Cuma

kurbaga prens

stuttgart'ta kizlarla bi tespitimiz vardi, $u kurbaga prens hikayesi vardir ya, günümüzde $öyle geli$iyor:
"öpüyorum kurbaga oluyor!  öpüyorum kurbaga oluyor!.."
 bakiniz..

$u le louvre'un önü, bir uzun alan..

adi da Jardin des Tuileries ehiehiehi..



efenim uzun bir aranin ardindan yepyeni maceralarla karsinizdayiz. anla$ildigi üzre kisa bir brüksel-paris gezisi yapinca anlatacak da bir iki ufak hikaye cikti.

canim halam ve huysuz eni$teye denk bir odd couple zor bulunur zaten. onlari gezdirme bahanesiyle annem, ben ve ercüment de x. kez ne$eli bir gezi yapmis olduk. brüksel'in benim icin highlight'i anneciimin ismarladigi cukulatali waffle'a agiz burun daldigim andi sanirim.

paris'ten hatirlanacak daha cok sey var tabii. bir kere araba sürmeyi öyle özlemisim ki $ehir icinde saatlerce trafikte cebellesmek bile benim icin eziyet olmadi. encümen'in kiraladigi arabanin tavani cam oldugu icin arka koltuktakiler bile sikilmadan koca koca nefis binalara bakmaya devam ettiler. eni$te küflü ta$lara bakmaktan cabuk sikildigi icin halama göstermek istedigimiz yerlerin cogunu -olasi- bir sonraki geziye birakmak zorunda kaldik ama hic olmazsa sacre coeur'ü, montmartre'i, notre dame'i, eyfel kulesinin ak$am saat ba$larinda nasil i$ildadigini(ehee diye sevinirken dogru dürüst cekememisiz) gördü. üstelik dogan ve mehtap'in güleryüzlü bebesi david kaan'la da mü$erref olduk sonunda.

gezinin o kisminin benim icin highlight'i da arabanin basinda bizimkilerin notre dame'i gezmelerini beklerken paris'in türlü evsiziyle muhabbet etme firsati buldugum anlardi sanirim. kilisenin tam karsisinda bir ara sokakta arabanin icinde ders calisiyordum (sil o gözündeki ya$lari :). arkadan yüksek sesle klasik müzik geliyordu ama arkamda koca bir ana caddeden baska bir sey olmamasina ragmen paris'tir deyip yadirgamadim bu durumu. biraz sonra üzerime bir gölge düsüp kafami kaldirinca, $ekil 1-a'da da gördügünüz ilk evsizimizle karsilastim. arabanin arka caminda kiyafetini inceliyor, fötr $apkasini bir o yana bir bu yana yatirirken bir yandan da acik camimdan bana fransizca bir seyler söylüyordu. fransizca konusamadigimi söyleyince, kendisini gösterip "beautiful" dedi, ben de gülüp "evet evet tres bien" dedim. siritarak arkasini dönüp köse basindaki -default evsiz ekipmani- alisveris sepeti, giysi yigini ve müzik setine dogru gitti (evet, müzik yayinini o yapiyormus). giysi yiginindan yeni bir gömlek ve ceket secti, üzerindekileri cikarip onlari giydi ve tekrar arabanin camina geldi. bu defile bir süre daha böyle devam etti. biraz sonra durulunca ben de arabadan cikip bir sigara tellendireyim dedim. o da yanima gelip önce ismimi sordu, rana
deyince nereli oldugumu da sordu. türküm deyince "aa ben de kürtüm, adim da muhammed" dedi (: ben bu acayip diyalogu cat pat fransizcamla yürütmeye calisirken almanya'da yasadigimi da söyleyince muhammed efendi basladi almanca konusmaya. ben de vay anasini demekten kendimi alamadim.

tam muhammed'e veda etmis tekrar arabaya biniyordum ki bir baska yollarin sava$cisi daha yanima yaklasti, son derece kibarca bir sigara rica etti. tabi diyip cikarip verince defalarca tesekkür etti ve nereden geldigimi sordu. türkiye deyince "aa benim cok yakin bi arkadasim türk, ben de biraz türkce biliyorum" dedi. sonra basladi türkce döktürmeye: "meraba olum!", "naber olum!" diye her cümlesinin sonuna bir oglum eklemeye baslayinca ben sokak ortasinda gülmekten katildim tabi ((: dedim "süper ögrenmissin biravo!" ona da veda edip alelacele arabaya bindim ki paris'in tüm evsizleriyle mü$erref olmayayim.


döndükten sonra okul son hiz basladi, 3 kisi bir olmamiza ragmen ilk 3 ödevi bile yetistiremedik, i$yerinde de 3 saatlik toplantida konusulan tüm isler üzerime yikildi, 3 vakte kadar agzima iyice sicilacak diye özetleyebiliriz. haftasonunu nasil iple cektigimi bir ben bilirim.

neyse efendim daha diyeceklerim vardi ama evde bir curcuna var ki sormayin, bir yandan hanimin ciftligi izleniyor, bir yandan cevahir'in annesiyle benim aney arasinda online bir tanisma fasli sürüyor. muffin mutlulugu gibi bir sey hissediyorum icimde (: kalkip bir dolanayim, sonra gelip zigot sehpa'yi anlatirim. (:

14 Ekim 2009 Çarşamba

patini yerim

a true story...
"My first pet was a dog, forgot what breed he was, but we loved him anyway. His name was Ranable and we lost him when a drunken neigbor let him out of our backyard. Poor Ranable must have suffered something because there was bloody paw prints in the snow."
tövbe estagfurullah..

nette böyle bi yaziya rastladim iyi mi? bolt isimli e$$ek sipasi köpecigin maceralarini konu alan disney yapimi animasyonun dvd'sini kazanmak icin kadincagizin biri böyle icli icli anlatmis bi web sitesine. benim de icim bi fena oldu okuyunca. (:

hadi hayirlisi..

8 Ekim 2009 Perşembe

zümrüdüanka

phoenix sadece masallarda mi olur? insanin icinde kalan son küller ucup ku$ olmaz mi? kalbinin ku$u zaten ucmu$sa ne, neyden yeniden dogabilir?

bu ve tüm sorularinizin yaniti.. az sonra!

ps: türk televizyonlari yaramadi bana.. lig tv yaradi ama. i love this game.

1 Ekim 2009 Perşembe

hayir i$i



bu $arkiyi unutanlara, hic duymami$ olanlara, vatana, millete bir hayrim olsun. hatta klipteki mermer hatunun alesha dixon oldugunu da söyleyeyim de, gözlerimden de bir öpün.

29 Eylül 2009 Salı

dünya hali

hani amariga'nin dünyanin jandarmasi gibi davranmasina sinir oluruz ya, yine de "acaba $u ülkenin ba$ina gecen adam bu kez evil olmayabilir mi?" umudu da icimizde yok degil. yani muhakkak bizim bilmedigimiz bir takim gücler adami getirip oraya koymustur ama bu sefer dünyanin ebesini skmesini ön $art ko$mami$ olsalar mesela? -evet hafif saftaronluk bünyede mevcut, test edildi onaylandi-

obama efendi rakiplerine karsi elbette tercih edebilecegimiz bir isimdi ama secimi kazandigi anda kendisine killanmak zorunda kalmi$tim. $imdiye kadar da pek bir ilimli, pek bir iyi niyetli görünmeyi sürdürüyor ama ben yine de gardimi dü$ürmüyorum. her an bir piclik cikacaktir diye. yine de o naif umut -sadece ebemizi skmeye gelmemis olmasi umudu- ile kendimce senaryolar yaziyorum bazen. gercekten gözümü boyamak istiyorsa obama efendinin cikip "with great power comes great responsibility" demesini bekliyorum mesela. "hepinizi kurtaricam ulan bu bataktan" demesin, ama hic olmazsa..

sadece bir devlet baskaninin örümcek adam'i bir anmis olmasini istiyor da olabilirim, emin degilim. ezik mezik, gönüllerin $ampiyonu spaaaydir meen, spaaydir meen.

not: bugün televizyon tarihinin en kötü anlarindan birine daha denk geldim, ucuyorum ömercigim'den sonra kullanmak icin can attigim ikinci bir repligim oldu. yemekteyiz programinda adamin biri masa cizik diye olay cikardiktan sonra "damak tadim kacti, bir gurmeligim gitti!" dedi.. :|

25 Eylül 2009 Cuma

güzellik ba$a bela

efendim güzellik ba$a bela (sanal ortamda degerli gibi hiriltili hiriltili gülünememesi cok yazik), acikliycam sonra neden oldugunu.. fantaaziye gerek yok, acikli bi$ey bu. hı hı gercekten.

...

eveet i$imi gücümü hallettigime göre konuya aciklik getirebilirim. $im'i $öyle: "insan psikolojisi"! zaten kendini saldigin günlerde aynaya bakip yine göte döndügünü* görünce kendiliginden bir tatsizlik ya$aniyor. onun di$inda bir de sagina soluna hafif bi ceki düzen verip "ana ne güzelim lan" dedigin zamanlarda da bi sevgilinin eksikligi hissediliyor hemen. "ee nabalim yani, kime ne fayda :/" diyesi geliyor insanin sür'atle.

bu da böyle bi animdir.

* emir kipinde $ahane olmadi mi bu? "kit'a dur!" gibi otoriter bir tavirla söyleye söyleye gez, öyle güzel.. "göte dön!"

eindhoven'i seviyore!

evet sira geldi $u malum hollanda gezisine.. konserden baska hic bir isim gücüm olmayan bir persembeydi ama ben yine de o gariban günden bir telas firtinasi yaratmayi basardim. evden o kadar alelacele cikmama ragmen, erkenden orada olma umutlarim 4 saat süren yolculukla az biraz tökezlese de, koray'la cimlerde bikac sigara tüttürme, gelen geceni cekistirme, polis hakkinda ileri geri konusma ve kot pantelon hakkinda derinlemesine cözümlemeler yapma keyfini kacirmadim. deniz de gelince konser alanina girip direk yiyecek standlarina yöneldik.

sefalet yuvasi festivallerden sonra o goffert park nasil medeni, nasil ultra modern, nasil allah allaaah geldi anlatamam. binbir cesit yiyecek ve icecege, oldukca makul fiyatlarla ve acayip hizli sekilde ulasiyorsunuz. tuvaletler saatler sonra bile temizligiyle, sabun ve kagit havlu her daim varligiyla gözleri ya$artiyordu. ben yolda yaptigim burger king hayvanliginin ardindan yemek yemedim ama önce kafam kadar bir meyve $eysi alip, tüm meyvelerin tadinin gercekten tuttuguna sevinerek onu hallettim. birkac bira ve sigaranin ardindan ozan da geldikten sonra da masumca deniz'e bir kahve ve muffin sirasinda eslik edeyim dedim. avcumun icini tamamen kaplayan nefis muffin'i yerken suratima öyle bir nur dü$mü$ ki, mutlulugumu görünce epeyce üstüme güldüler. "yaa bak aslinda mutlu olmak ne kadar kolaymis, mutlulugu muffin'de buldum" diye düsünüp arkasindan birer muffin ve kahve daha patlattim. muffin mutlulugu terimi de hayatima böylece girmis oldu (: zorda kalanlara duyrulur!

konserin baslamasina yakin ortalara dogru ilerleyip insancil bir mesafeden, tenhada takilmayi tercih  ettik. yine cok güzel bir konser oldu. sahnenin ve ekranlarin kullanilisi festivaldekinden cok daha görkemliydi. chris denen sempatik
essek sipasi da yine tatli sözlerle kalbimizi calmaya kalkti. yine piyanosu basinda kicini yere koydugu anlarda bile hop hop hoplayarak enerjisine hayret ettirdi. cok güzel caldilar, söyledik. arada yine ortalarda bir platforma cikip billie jean ve will'den sarkilar fasli yaptilar. konser cikisinda da herbirimize birer lefraytlefrayt cd'si verip bizi ihya ettiler. bu kez konfeti kelebekler yakinima düsmedi ama cd kapagindaki kelebekleri fitifitifiti diye sallayinca gayet canli oldular.

konser sonrasi büyük bir güruh icinde park yerine dogru ilerlerken ozan'in suratima baka baka "simdi almanya'dan da bir sürü hirt gelmistir" demesiyle haftasonunun gayet neseli gececegi belli olmustu.

eve döndükten sonrasi pek net degil ama ozan'in yariladigi avrupa haritasi puzzle'ini gözüme kestirdigimi hatirliyorum. sabaha dogru son derece dikkatle, pisssmi diyerek ozan'in dubleks evinin $ahsima ait katina ciktim ($ekil 1a) öglen hala yukarda olusumun sevinciyle uyandim. cuma günü herkesler i$inde gücündeyken ben internetlerin azizligi yüzünden calisamayinca cok güzel tembellik ettim. bol bol eurosport izleyip bir o tarafa bir bu tarafa yattim. 3 gibi hadi cikip bir markete gideyim dedigim sirada puzzle yine gözüme ilisince "dur bi iki parca koyayim ya" dedigimi hatirliyorum. sonrasi.. saat 5 bucukta denizlere ayip olacak gideyim artik diyip cikabildim i$te.. iskandinavya, ispanya ve ortadoguda büyük ilerlemeler kaydettim, onlari bozmaya kiyamadim ama yaptiklarimin geri kalanini tekrar kutuya atip olay mahallinden hemen uzaklastim.

cuma aksami sofra dolusu leziz cin yemegi*, kelle ba$i 1.x $i$e $arap ve bimnemkacar bira üstüne kiral bi muhabbetle nefis gecti. bir ara balkon parmakliklarinin arkasinda yere oturmus sigara dumanini disarlara üflerken görü$mecim ye$il sogan göndermi$ moduna giri$im de gözümden kacmadi.

sabaha karsi eve dönerken girip sigara almak zorunda kaldigim gay barda "ben gay miyim acaba? yeooouvv.. macoyum lan!" demedigime cok pisman oldum..

sabah o sarhosluga ragmen 1 saat dönüp uyuyamayinca bir daha asagi inip televiziyayi actim. eurosport'ta williams kardeslerden kücük cirkefin maci vardi, onu izlerken mis gibi uyumusum. sabah uyandigimda ayni macin tekrari vardi. ozan daha uyanmadi diye sessiz sessiz onu izlerken macin asagi yukari ayni yerinde yine sizmisim. öglen nefis bi kahvaltinin ardindan yeterince tembellik ettikten sonra kendimizi sokaga atabildik.

ögleden sonrayi cok sakiin, güle$li sokaklarda dolanarak, hic ihtiyacim olmayan garip seyler satin alarak, güle$li kafelerde kahveler icip, muhabbet ederek gecirdik. wilhelmina meydani'na giderken ev dekorasyonu ivir ziviri satan bir dükkana girip "anaa bildigin cay tabaa lan", "yuuh bi mum icin anamin nikahini istiyolar" seklinde standart öküzlüklerimizi yapmis cikiyorduk ki kapinin hemen yaninda bir seylere bakip oyalanmami firsat bilen ozan artik yillarca ugra$sa unutturamayacagi sekilde tarih yazdi: duvardaki belden yukarisi ciplak afrikali kadin i$ci fotografini eliyle göstere göstere "memeeeee" diye bagirmasiyla arkamizdaki kasada laptopuyla ilgileniyormus gibi yapan tezgahtar cocugun puhaahaaa diye kopmasi bir oldu. "allah seni bildigi gibi yapsin yürü yürü rezil ettin bizi" diye ite kaka cikardim kendisini dükkandan.

tatar ramazan'da birer kahve ictikten sonra, thom yorke'un eli yüzü düzgününün calistigi trafalgar'da bira yaninda mükemmel lezzetli, asiri sagliksiz abur cubur keyfi yaptik. aksam gencler yine trafalgar'a gidelim deyince ehee tabi niye olmasin diye gittim tabi (: ozan'dan etkilenmis olsam gerek, gecenin ilerleyen saatlerinde ben de ~thom efendi 30 santim uzagimdayken elimle göstere göstere "bu da evsiz barksiz degildir herhalde" demis olsam da memeee diye bagirmadigim icin bardaklari isaret ediyormus gibi yapip rezil olmaktan siyirabildim. gece dönüste ozan'la emekli gibi kavga dögüs ederek puzzle'i bitirdik de huzur bulduk.

pazar günü son anda belcika'ya, özgür'le cevahir'in yanina gitmenin direginden dönüp (100 kmlik yolu 2,5 saatte götürmek icin bir de 37 euromu isteyen hollanda/belcika tren isletmelerine bir kez daha teessüflerimi iletiyorum) sallana sallana evime döndüm.

valla her gün de dus aldim ama artik ozan yattigim yatagi yorgani, ordayken giydiklerimi filan konustugumuz gibi yakmistir herhalde (((: hatta denizlerde dus aldiktan sonra saca sürülecek akil isteyisime gülüsmüstük ama, gercekten ihtiyacim olan oymus. ertesi gün cantamda taa dortmundlardan tasiyip getirdigim sac köpügü dururken ozan'dan da briyantinimsi bir sey alip zar zor kafama sürmeye calismamin baska aciklamasi olamaz.

unutmak istemedigim o kadar cok detay var ki yaz yaz boku cikti cikiyor (: bir kismi da hatira olarak kalmaya calissin. türkcemizi koruyanzi/türkceyi seviyore projesine de son derece ciddi yaklastigim icin onu yakinda elle tutulabilir hale getirecegimden eminim. o yüzden simdilik es geciyorum kendisini.

* sate sosu diye endonezya i$i bir sey var, allah sizi inandirsin ekmege sürer yerim, yiycem hatta, deniz aldi cebime koydu sagolsun.

21 Eylül 2009 Pazartesi

günlerin köpüü

zaman acayip hizli gecerken, unutmak istemedigim -ve pek cok istedigim- bir ton $ey oluyor, bir yerlere not düsmeyince unutmamak gereken anlari unutuyor bazen insan. anlatmam gereken bir stuttgart ve bir hollanda ziyareti var daha. cünkü eminim dönüp okudukca cok sevinip cok gülecegim.

stuttgart keyfi 2 saat trafikte oturup bekledigimiz bir yolculukla basladi ama sonrasinda cok daha keyifli "oturma"larla sürdü. oturmaya mi geldik? evet! cuma aksami stuttgart hbf'ye varir varmaz ilk hosgeldinimi genc bir kiz deyiverdi. özlem ve kader'i beklerken tuvalette makyaj yaptigimi görünce "bu aksam nerelere gidiyorsun böyle?" diye sordu. "valla daha bismillah, stuttgart'a geleli 10 dakika oldu, nereye gidecegimi arkadaslar bilecek" dedim. "oo hosgeldin, güzeldir buralar" dedi ben de "oo schwaben beni sasirtiyor" diyerek basladim tatilime. (:

kizlarla hemen planladigimiz gibi mocca'ya damlayip orada da epey bir miktar sasiriverdik. yani ben sasirdim en azindan. kiral bir mekan, mekan dolusu eglenen türk ve bir kö$eye sikismis, mis gibi eglenceli sarkilar calan türk bir grup. bizim muhitte türkce canli müzik deyince kürtlü bardan* baska bir sey akla gelmiyor (: ayakta dikilmekten, önce bir kenarda iki koltuk, bir pufa, derken koca bir masaya terfi ettik. kader cikip $ahane sesiyle güzel sarkilar söyledi, kizlar(ve denizhan (:) $ikir $ikir oynadilar, bi sürü muhabbet ve dedikodu ettik, sokak faslini da corbacida bitirdikten sonra büssürü kiz eve gidip muhabbete devam ettik. özlem'in mükemmel koltugunun mükemmel minderine kafami koyup sabah ayni sekilde uyandim. (:

cumartesi $ahane bi gündü, umut ve esin'li süper bi kahvaltinin ardindan kahveler icildi, daha önce bahsettigim filmlerden wristcutters izlenip bol bol kikirdandi, ha ciktik ha cikacagiz derken aksam yemegi de evde yendi ve boool bol sarap esliginde muhabbet edildi. evvet! oturmaya geldik! sabaha karsi özlem'le oturup 8 patates efsanesini yaratan fin filmi gecmisini unutan adam'i izledik. sabah ben yine cok sevgili yastigima sarilip tatli bi uyku uyudum.

pazar sabahi kahvalti nerde edilecek
kavgasinda denizhan galip geldi ve sagolsun bizi mükellef bi sofrada agirladi. kahvaltidan sonra bir de baktik ki gün bitiyor, stuttgart'in cumhuriyet meydani schlossplatz'i $öyle bir görüp waranga'da bir kahvenin ardindan yola düsmüstüm bile. tadi damagimda kaldi, güzel bi havada o meydana tekrar gitmem lazim.

haftasonunun highlight'lari $öyleydi:

* kader'in sarkilari. ordayken defalarca dinledik ama kayitlari olmadigi icin evlerimize geldimizde boynu bükük kaldik. alli morlu sarkinin adini kendimce küsme koydum. kendisi ne der bilemem (: elele verip kendisine albüm yapma karari aldik, seferberlik ilan edildi!
* yan kom$u jan efendi geyikleri bitmedi, ben kendilerine mümkün oldugunca ters ters bakmaya calistim ama sanirsam kizlar benle cok eglendiler (: "yazik ama ya, cok schwab!"
* 5 kiz dönerciye dalip "biz denizhan'a gelmistik" deyince dönercinin "vay hepiniz ona mi geldiniz? denizhanima bak masallah" diye afallamasi (:
* ucan kiz rana! (:
* özlem'in $ahane terasinda ultra teknolojik $ezlongda az kalsin takla atan rana. bunun da belgesi var. aha buyrun! (:
* 4 saat boyunca tek kelime etmemi gerektirmeyen kiral bir mitfahr ekürisi.

niye bitti ya? :|

bir de bundan geri kalmayan hollanda gezisi var ki onu da anlatmazsam catlarim, cünkü kürtlü barindan, "gay miyim ben acaba?"ya, "memeeee"den, muffin mutluluguna, saca sürülecek akildan, türkcemizi koruyanziye gülmekten kirildigim bir haftasonu oldu. (:
haa bir de almanya'dan gelen hirtlar var ki, hic sormayin.. ((:

not1: fotograflar yine özlem'den..
not2: allah belami versin, keyifli kelimesini kullanmisim $u yazida. ama keyfim yerinde gibi hani, o $ekilde. öyle kullanmayi severim bu lafi. öyle! cok ba$arili rana, biravo. ölücem galiba.

9 Eylül 2009 Çarşamba

ne olacak bu san marino'nun hali?

yine 7 yemi$. al lüksemburg'u, vur onlara..

prag'da müthis 5 gün gecirdim demistim. cok kisaca anlatayim da kiskanin.

1.gün: havaalanindan cok düdük, tingir mingir bir otobüsle metroya, metroyla bir kac durak sonra sehir merkezine vari$. henüz kalacak yerim olmadigi icin $ehir merkezinde saga sola bakarak, hostel arayarak aylak aylak sokaklarda gezi$. köprü tabelasi görüp "aaa $urda süslü bi köprü varmi$ dur oraya gideyim" deyi$, köprünün ortasina kadar gelip "dur lan napiyorum ben, dönüp bi hostel bulayim, cantayi mantayi birakayim, insan gibi gezeyim" deyi$. böylece karluv most'tan (karl'in köprüsü. charles bridge'mi$ peh!) $ehre geri dönü$, karlova sokaginda ilk gördügüm hostele yerle$mec. konser biletimi aldiktan sonra ozanlarla bulusup yemeye, icmeye, gezmeye baslayi$. süslü saatin düdük havarilerinin fotografini ceki$.

2.gün: güne$li mis gibi bir havada kaleye cikip, sagda solda amacsizca gezip tadini cikardigimiz, öglen yemeginde kafka's castle denen malikanede $ahane bi makarna ziyafeti cektigimiz bir gündüz oldu.

ak$ami ayri. yine anlatamiycam ben bu konseri sanirim. gecen sene festivalden sonra oldugu gibi. o kadar cok $ey ü$ü$üyor ki kafama anlatmaya kalktigimda, olmuyor bir türlü. o bulundugum ani anlatmaya kalktigimda renklerden, kokulardan, seslerden, bi serinlikten, bi sicakliktan, bir sürü bi$iylerden bahsetmem gerekiyor anlayacaginiz, o da öyle kolay olmuyor. yalniz $unu o gün de söylemistim, daha konser bitmeden bir sonraki konser nerde, ne zaman diye düsünmeye baslamistim. bagimlilik oldu iyice. rh+.

3.gün: valla sokaklarda dolandigimizi hatirliyorum ama nereleri gezdigimizi hic hatirlamiyorum. aksamüstü karluv most'un karsisindaki bir kilisede cok güzel eserlerden olusan minik bir klasik müzik konseri dinleyip, üzerine tesadüfen minik bir mekan ve burcak denen $ahane bir icki kesfettik. eger yolunuz prag'a düserse $u minik dükkana ugramadan gecmeyin derim, hem acayip ucuz hem de ickileri acayip lezzetli.

4.gün: öglene kadar uyuyup tüm ögleden sonrayi nehir kenarinda ne$eli bi abinin canli müzigi esliginde bira icerek ve ne kadar sicak olduguna $a$irarak gecirdik. tüm gün yaptigimiz baska bir sey yoktu. harika bir gündü yani.

5.gün: 4 saat $ahane bi müze gezip üstüne de bol miktarda alkol ile kafayi da günü de güzel bitirdik.

sözün özü tam olmasi gerektigi gibi bir tatildi, ne eksik ne fazla. birisi kisaca mi demi$ti ya?

8 Eylül 2009 Salı

uçuyorum ömerciğim*

 
ranable on air
o kadar ki, bu kadar olur..
 
fotografi özlem, stuttgart'in orta yerinde, kleiner schlossplatz'daki waranga denen piyasa mekana nazir cekti. öyle yapti ki stuttgart bana dar gelsin, kacacak yer bulamayip dortmund'a geri döneyim.. ben de bu fotografi cektirdikten 5 dakka sonra kactim gittim ordan (: yeri gelmisken, fotografin adini da sanatci kendisi koydu, ben de bundan uygununu bulamazdim (((: 
 
* vakti zamaninda turgay $eren mi birisi ömer üründül'e böyle dediydi de senelerdir $okunu üzerimden atamadim. kullanmak bugüne kismetmis..

6 Eylül 2009 Pazar

gecmi$ini kesen adam: a ranable story

haftasonu iki birbirinden enteresan film izledik.

bilek kesenler/wristcutters: a love story kesinlikle son zamanlarda izledigim en güzel filmdi. acayip orjinal konusunu mu, basrol oyuncularinin tatliliklarini mi, araba koltugunun altindaki kara deligi mi, yolun ortasina yatmis horul horul uyuyan ulu bilge tom waits'i mi anlatayim bilmem.. o ne$eli müzikler de tahmin ettigim gibi gogol bordello imi$, acayip de yaki$mi$. en kisa zamanda bir yerlerden edineyim, tekrar tekrar izleyeyim.

gecmisi olmayan adam'i da özlem'le sabahin 3 bucugunda uykuya gecme filmi olarak sectik ama tüm yavasligina, sakinligine ragmen film süresince uykuya dalmaya kiyamadik. "helsinki usulü sefalet" diz boyu olmasina ragmen insanin icini karartmayan cok garip bir filmdi. filmin highlight'i bahcesinden 8 patates hasat eden anadolu cocugu M ve ac kom$usunun diyaloguydu. kom$usu, "yemek icin sogan da lazim, ben sogan koyayim sen patates" teklifiyle geliyor ama gecmisi olmayan adamimiz 8 patatesin 3'ünü ki$a saklayacak , 2'sini yeniden ekecek("biz ciftciler gelecegi de düsünmek zorundayiz, siz $ehir cocuklari gibi günümüzü gün edemeyiz"), 3'üyle de yemek yapip irma yengeyi davet edecek(öss problemi mübarek:), o yüzden $ehir cocugu olmayi reddedip "ani yakala yahu!" diyen komsusuna "hadi canim, hadi arkadasim" cekiyor. ((:

haftasonundan anlatilmasi gereken daha bir ton $ey var ama $imdi yanniz evime geri dönmenin üzüntüsü icinde layikiyla anlatamam diye bir sey yazmiyorum. yalniz $urasi belli ki, bu gidi$ son olmayacak (:

4 Eylül 2009 Cuma

in rainbows.. after the rain (:




42 below vodka - because we can!

good times

good times

hayal kirikligi, üzüntü ve muz kabugu.

"bo$ zamanlarimda sinema severleri döverim. cünkü cok severler sinemayi. kimse beni o kadar sevmedi."

good times - prag'dan alinabilecek onca hatira icinden bu en güzeliymis gibi geldi bana. "kendimle .a$$ak gecemeyeceksem kimle gececegim?" serimden nadide bir parca..

2 Eylül 2009 Çarşamba

haydi gel icelim!

plan bu.

b plani yok.

cuma'dan pazara stuttgart, yine özlem ve güzel sesli güzel arkadasi kader'le sakin sakin, tatli tatli* bikac gün gecirme $ansi. sakin dediysem, beklenebilecegi gibi bol müzikli ve alkollü olacak herhalde.

bu vesileyle yüksek sadakat'i de öpelim böyle $ahane bi $arki icin, $air burda ne demek istemi$ pek umrumda degil ama benim dinlemekten ve söylemekten cok zevk aldigim bi sarki oldu. eyvah! kalbimin ku$u ucmu$!! :| derken nasi icmem yahu? yine de bu evrende bi toz oldugumu bilmek cok rahatlatici.. (:



bugün çok yorulmuşsan
her yerde arayıp yine de bulamamışsan
o seni unutmuş, sen unutamamışsan
kalbinin kuşu uçmuş, sen tutamamışsan

haydi gel
haydi gel içelim
derdini al da gel
haydi gel içelim
bu evrende bir tozsun
tarih seni unutsun
haydi gel içelim

topla da gel (allah allah? :)
haydi gel içelim
hepsini al da gel
haydi gel içelim
mazi kalbinde yaraysa
unut artık ne varsa
haydi gel içelim
yerlere düşelim!!!

* öyle günleri düsününce aklima chill out lafi geliyo ama o lafa da, bazen müzik türüne de sinir oluyorum. o yüzden baska bir kelime düsünüyorum yerine kullanilabilecek, bulamiyorum..

28 Ağustos 2009 Cuma

topla gel

araba park eder gibi bi tatildi.

o nasil oluyor derseniz $u $ekilde: "selbes abla selbes.. gel gel! topla gel, topla gel.. gel gel gel gel.. hooop vurdun!"

topladim geldim sözün özü. en son manevrada vurunca epey bi cizik kaldi tabi ama birayla cilasini attik mi yine olur piril piril. ne de olsa ben de hobbit sayilirim yari yariya. sefahat insaniyim; azicik günes, biraz ilgi alaka gördüm mü, bir de bayramlik anne ithal ettim mi cicek gibi olurum. amir!

bu receteye bakinca zaten görülüyor ki türkiye'ye gitmek yapilacak en dogru hareketmis gercekten. acayip balik yedim bi kere! o da degil, kuzen zamiasi gibi yar da olmuyor. literally! istanbul ayri, izmir/cesme ayri güzel geldi. bir moda iskelesi, bir okey masasi, esasen böyle kiral bir sülale nelere kadir $a$arsiniz.

bi gün abim, ben, emor, morot kebapciya gittik. abim "raki icer misin?" diye sordu. "yok yav benim kafa gitti yine zaten, bi de raki icersem.." dedim. "nereye gitti kafa, dur gitmesin" demeye kalmadan ya$lar ba$ladi mi yanaklardan pitir pitir dökülmeye. emor'la morot bir telaslanacak oldular ama yapilari müsait degil ((: emor gözlerini aca aca "aaa abi!" diyip kollar dirseklerden bükülü bikac robot hareketi yapti yine. morot arkasina yaslandi, bi daha önüne egildi filan. icinden söyleniyor mu ne? kendince morotsal sakinlikte hareketlere girdi o da iste (: hayir isin kötüsü insan doyasiya üzülemiyor bile adamlarin yaninda, dogal hallerine bakip neseleniyorsun cünkü. üstelik ortamda bir de "teorisyen yusuf usta*"nin maharetle yaptigi kebaplar var.. (:

denyocugumdan da ayrilmak bu kez cok daha zor geldi. kudû son zamanlarda beni cok hislendirdi valla. telefonda ne zaman sesim titrese bakiyorum karsidan titriyor bizimki de, bana titrek titrek "sen takma kafana hic biseyi iyi mi?" diyor (: ondan sonra bende bi$iyler oluyor zaten, icim fi$ki gibi kayniyor, derdim tasam yarilaniyor aninda.

izmir'de arkadaslarimin neredeyse hic biriyle görüsmedim, bir tek özmen'i askere yolcu edip kivircigimi cok kisacik görebildim. karni büyümüs bile!! (: kivir kivir bir essek sipasi yegenim olacak kesin heyoo! ay cok heyecanli.. (:

ya aslinda bir sürü sey oldu:
* istanbul'da merve'yle görüstüm, kisa kisa ama bir sürü. doyamadim.
* olu$um yillar sonra yeniden bir araya geldi, "bu sefer kesin parayi kiriyoruz" sloganiyla ve henüz iceriginden haberdar olamadigim son derece profesyonelce hazirlanmis bir manifestoyla yola ciktik, hadi hayirlisi..
* bagdat caddesi'ne cikarken façonnable adinda bi magaza gördük, fotografini cekicez diye trafigi birbirine katiyorduk. bundan sonraki nick name'im belli oldu!
* ufuk teyzemlerde, sariyer ordu evinde, yusuf dayimlarin yazlikta ve evimizin balkonunda olmak üzere mükemmel baliklar yedim. na böyle böyle..
* sirket bilgisayarim otobüste üst raftan kendini atti, monitöre siki$an 130 lirayi cikartinca yeniden sagligina kavu$tu.
* efendi babamla annanemin yeni evini gördüm, cok begendim. hem eski eve benziyor, hem konforlu.
* izmir'de özlem'i gezdirme bahanesiyle yapmak istedigim her seyi yaptim: kordon'da bira, hisarönü cinaralti'nda kahve, kizlaragasi hani'nda alisveris, aksüt'te kaymakli ekmek kadayifi, konak pier'de cay, inciralti'nda aksam sefasi..

netice itibariyle beni öyle bir sevgiyle depolayip geri postaladilar ki, simdi düsündükce oldugum yerde bir seviniveriyorum. ayiptir söylemesi simdiden özledim.

türkiye'den sonra bir de hayal edebilecegimden cok daha güzel bir prag gezme tozmasi oldu tabi. radiohead konseriyle birlesince tarihime adini altin harflerle yazdiran bir tatil oldu. vurugu cizigi de feda olsun ne yapalim. onu da baska bi yazida anlatayim artik.

* yer: yusuf usta kebapcisi / tarih: 08.08.09
- abi yusuf usta kimmis ya? o mu yapiyo kebaplari? burda mi? cagirsak gelir mi?
+ abi o teorisyen. buranin fikri ondan cikmis..

1 Ağustos 2009 Cumartesi

yine dene, yine yenil

"her zamanki gibi. sıkıLdık evet. yeni baslangiclardan. yine yeni yeniden deneyip, yine yeni bir baslangica gecmelerden. evet yine ve yeni kelimelerinden de sıkıLdık. hayatimizi kelimelere dökerek enteresan hale getirmelerden."

842 gün sonra ayni noktaya dönmek ne garip.



* i'm yours'tan you and i both'a 5 ay.

30 Temmuz 2009 Perşembe

yeraltindan notlar II

* bazen kendimi lost'taki denyo doktor jack gibi hissediyorum. "a deep need to fix things and people around him" diye güzel özetlemis birisi. önüme cikan her arizayi tamir etmek zorunda degilim ki. "cözülmeli! hemen! simdi!" diye panik halinde her yolu denemem sacmalik.

* az önce annem ve ufuk teyzemle uzun uzun konustum. onlara yillardir o kadar az sey anlatmisim ki acik acik kirilgan yüzümü gösterince paniklediler sanirim. o yanimin orada oldugunu herkes biliyor ama hepimiz bilmiyor gibi yapiyoruz senelerdir. "altindan kalkamayacagim bir sey yok, sadece yanimda olun, sizin orada oldugunuzu ve bir kac gün sonra görüsecegimizi bilmek güzel" dedim.

bu olanlardan sonra isvec'e gitmekten cayacagimi düsündükleri icin bir yandan sevindiklerini bilip bozuluyordum aslinda. bunu bir firsat olarak görüyorlar gibi geliyor, ama bencillikten degil endiseden oluyor muhakkak. yine "senin yerin burasi" diyorlar ve buna gercekten inaniyorlar anlasilan. ben cok uzun zamandir yerimi bilmiyorum. ta ingiltere'ye gittigim zaman heimatlos olma duygusu girmisti icime zaten. onca yer gördükten sonra stockholm ile kendime bir yer buldum sanmistim ama kendimi kandirmisim herhalde.

* insanin yapmasi gerekenleri bilip bunlardan kacinmaya calismasi kadar berbat bir sey yok.

* $u halde sinava giremeyecegim, girsem de bir halt edemeyecegim acik. en azindan burada oldugum süreyi iyi degerlendireyim bari. eve gidip camasirlari yikamakla baslayabilirim. ama önce cevahir'e sarilip tesekkür edeyim. onlarin varligi her seyi o kadar degistiriyor ki, olmadiklarini düsünmek korkutucu.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

30 (yaziyla otuz)

dogum günüm geceli epey olmustu. cok da güzel bir gündü, tam istedigim gibi sessiz sakin gecirmistim. ne kacirdigimin farkinda degilmisim megerse. pazar günü cevahir'in arkadaslari gelecek diye yatagimi toplayip, du$umu alip yine görev ba$ina kanepeme dönüp yumusacik battanyeme sarildim. onlar haril haril hazirlik yaparken kanepemde uzanmis mal varligimi sava$ ve bari$ e$liginde (manidar olmu$ bu bak) sürdürüyordum ki, cevahir eksik bir seyleri almak icin disari cikti. ben de bir silkinip kendime geleyim, kiza azcik yardim edeyim diye toparlandim, battanyemi katladim, elimi yüzümü yikarken tekrar kapi acildi. banyodan cikip salona girince gördüm ki, cevahir'in tamamlamaya ciktigi eksik evren, kadriye, tugba ve murat'mis (:

biraz sonra ferdi'yle marta, onlardan sonra cevahir'in arkadaslari, sonra yusuf, enver ve eda geldiler. öyle cok ve $ahane hazirlik yapilmisti ki hem yiyecekler, hem hediyeler beni ihya etti. böyle orjinal hediyeler icat edebilen arkadaslar konusunda cok $ansliyim. 30. ya$im anisina kocaman, piril piril bir dergim oldu! o gün yanimda olamasalar da "yapimda ve yayinda emegi gecen" kerem, bari$, esra, nesrin, deniz, salih, alihan, idris ve kerstin'i de öpeyim unutmadan.

okurken o kadar cok güldüm ki, üstelik her aksam ayni sayfalari tekrar tekrar okuyup gülmeye devam ediyorum. masallah bizimkiler gecen sene baris icin cikardigimiz gazeteden sonra basin yayinda oldugu kadar casuslukta da isi epey ilerletmisler ((: benim bile unuttugum fotograflar, yazilar var sayfalarda. o kadar güzel bir zamanda geldi ki bu hediye, sanirim dogum günümde almis olmamdan cok daha iyi oldu böyle gec elime gecmesi.

her sayfa, her yazi ayri ayri üzerinde saatlerce konusabilecegim kadar güzel olmus. ama ilk önce sunu söylemek isterim: photoshop harikasi the ranables fotograflarina asiri güldüm ama bir yandan da cok korktum. adeta icimde sessizce yatip hortlamayi bekleyen bir adet tansu ciller var gibi hissettim ((:

o günün sonunda hem dergi, hem arkadaslarim sagolsun kendime epeyce geldigimi farkettim. nitekim pazartesiden itibaren her gün yükselen bir grafikle adam gibi ders calisabildim. yine de her seyi cuma günkü sinava yetistirip yetistiremeyecegimi simdi tahmin edemiyorum.

dergiyi picasa'ya albüm olarak yükleyeyim, oradan okumasi zor oluyor ama hic yoktan iyidir. bugün hepsini yetistiremesem bile gerisi yakinda gelir. amin!

* o günki bütün fotolarda basim önüme egik cikmisim. ya dergi okuyorum, ya pastaya bakiyorum..

yeraltindan notlar

dün frau top-zek aklimdan gecenleri bi yerlere dökmemi önermisti. aslinda sinavdan sonra yani haftasonu oturup yarim saatimi sadece üzülmeye ayirmami (: , bu arada da aklimdan gecenleri yazmami istemisti ama ben ders calisirken nefes almak icin arada bir kacip kacip buraya gelecegim galiba.

* sacma ama ilk notum sevimli danismanimla ilgili: kadinlar iki soyadi kullanmak yerine iki soyadini birlestirip ne$eli ba$ka bir isim bulsun ve kullansinlar. frau fitzek-toepsch nedir ya? topzek, topkek (hamile oldugu icin daha bi yakisti) deyip cikiliyor sonra i$te i$in icinden. :P

* gecen hafta suratima "bu iliskiyi kurtarmak zorunda degilsiniz, biliyorsunuz degil mi?" dendiginde japon cizgi filmlerindeki gözleri koca koca acarak $a$irma efekti gibi bir "heeaaaaa???" dememek icin kendimi zor tuttum. benim niye aklima gelmedi diye hayiflandim.

* birileri yine benden iyisini söylemis, bugün tesadüfen karsima cikti. sözlükteki sirlar dünyasi hissiyati sasirtmaya devam ediyor. o kadar strong bir presence var ki, vay anasini..

aldatmayacagim bir herif istiyorum

gerçek yüzümle, gerçek ruhumla karsisina çiktigimda çirilçiplak, bana ayçiçeklerinin günese döndügü gibi dönecek, gözlerini içime diktiginde gördügü seylerden igrenmeyecek, ve uzandiginda bütün yaralarimi sarmak için yanima, sifali gülüsüyle bana dokunacak, taniyinca bile yine de sevecek, aslinda benden vazgeçmeyecek birini bekliyorum, anlamina gelir. baska biriyle degil, baska biri görünüp aldatmayacagim, beni ben oldugum için (ve ben olmama ragmen) sevecek birini bekliyorum demektir.

(mylia, 20.09.2005 10:49 ~ 10:52) #8225185

* simdilik son notum da en aciklisi: bu gidi$le seneye geleneksel gerrain $iir ödülleri'nde ba$a oynarim..

...

* gecen hafta bir de "nasil yaptim böyle bir seyi hala aklim almiyor, ben böyle bi insan degilim" dedigimde, "görünen o ki öyle bir insanmissiniz, insansiniz neticede." dendiginde de bir japon olu$um vardi ki hic unutmamaliyim.. "heeeaaaaaa???"

* gecen hafta boyunca zamanimin cogunu mal mal yatip kitap okuyarak gecirmemden ötürü özgürlerin evdeki mal varligini baya arttirdigim konusunda abimle görüs birligine vardik. ouff...

* sürekli "benden nefret ediyo musun?" diye soran birisinin sonunda sizden nefret etmesi garip bir sey.

24 Temmuz 2009 Cuma

it's such a shame..

lakayit bloguma yazacak daha ne "önemli" olaylar varmis megerse. en azindan $ahsim adina..

birkac aydir ortalikta yoktum ya, sebebi belliydi; yine bir stockholm yolculugu ve yeni bir a$k. bu kez $ehre degil ama, $ehrin anlamini tamamen degistiren bir kisiye. 4-5 ay sürdügünü duyunca insanlarin takindigi "eh daha bir sey degilmis" tavrinin aksine "cok sey"di ne yazik ki. ve geriye kalan öyle kocaman bir bosluk ki, simdi onu tanidigim 1 yilin öncesine bile dönemiyorum. cok önceden beri kurdugum stockholm'e yerlesme hayalleri gözüme kabus gibi görünüyor. orada mutlu olabilecegimi hayal bile edemiyorum simdilik. nerede olacagimi ediyorum ki, o da ayri bir soru.. uzak, yakin tüm hedeflerim, hayallerim yok olduguna göre kendime yeni hayaller kurmaliyim artik. bir kez daha..

2 yil önce yine burda sana "kendime yeni bir ben lazim" diyerek degistirdigim her seye bir süre daha mahkumum, ama eninde sonunda yine bir seyler degisecek, simdi icimden gelmese de degistirmeden duramam biliyorum. ve kendimi yeniden sevmeyi ögrendikten sonra, bir baskasini da sevecegim. hem kalbimle, hem aklimla.

26 Haziran 2009 Cuma

.

sanirim $u lakayit bloguma yazdigim yazacagim bundan daha önemli bir olay yok. michael jackson ölmüs. hic öyle "cocuklugumu yitirdim" gerzekligine girmeyecegim ama, hayal kirikligina ugradim gercekten. cok uzun senelerdir hep saygi kadar, koruyup kollama duygusu yaratti icimde michael jackson. ama kollayamadik i$te, yapayanniz gitti adam sanki. yanina birilerini almasina müsade etselerdi eminim gönüllüler cikardi. ben de elinden tutup yolcu ederdim herhalde, korkmasin isterdim. dünyanin en basarili, en zengin, en bimnemne insani da olsan böyle demek ki bu isler, acinasi olabiliyorsun. demek ki neymis? vay bizim halimize..

varliginla yoklugun öyle bir degil ki, $a$arsin maykil!

23 Mart 2009 Pazartesi

veda

icimdeki cocukca heyecani dirilten battlestar galactica'ya.. ve onunla beraber tam dile getirilemeyecek baska birseylere daha.

cocukken istedigim tüm kitaplari okuyamayacagimi, tüm filmleri izleyemeyecegimi, tüm sarkilari dinleyemeyecegimi kavradigimda hissettigim hayal kirikligi biraz olsun azalmadi bunca yilda. yine de defalarca okumaktan/izlemekten/dinlemekten pi$man olmadigim, hepsi benim birer parcam olmu$ bir sürü eser var. ve bunlardan alintilar yaptigimda, lafin geli$i onlara dair birseyler söyledigimde karsimda bunu anlayan birisi varsa, biyik altindan gülüyorsa (: kendimi o insana daha yakin hissetmemi saglayan..

abimi özlüyorum. birer sözle yüzlerce kelimelik sohbet etmeyi. yüzlerce kelimelik ama icinde bir tek söz olmayan bir sürü sohbet ediyorum her gün. bo$ vakitleri özlüyorum herhalde en cok. yaz sicaginda güne$likler kapali film izlemeyi, yazlikta denize gitmeye bile ü$enip sonra zar zor gidince sevinmeyi, ciplak ayakla ortalikta dola$mayi, kücük $eyleri.

8 Şubat 2009 Pazar

batsin bu dünya!

agresifim, kompleksliyim, ek$i sözlük yazariyim! alkollüyüm de üstelik! cok kafam bozuk be blog. sen bilirsin niye. cünkü e$$egin $eyinden dolayi, bilirsin. biseyleri beklemekten biktim. bos cabalardan biktim. yapmacik mutluluklardan biktim. beynini aldiran adam olup mutlu mesut yasamak istiyorum. tanidiklarimi tanimamak, yaptiklarimi hatirlamamak istiyorum. neyse parasi vereyim, anla$alim? kücük beklentilerin, kücük hesaplarin adami olup sadece bir gün sonrasini planlayarak yasayip gitmek hic de o kadar kötü gelmiyor simdi. izmir'de yasiyor, herhangi bir iste calisiyor olsaydim yasayacagim o tekdüze hayat da degil istedigim. bir seyleri isteyip onlarin hayalini kurmayi, hep "eksik bir $ey"i arayip, bir gün olacak güzel $eyleri beklemek istemiyorum. ignorance is bliss be blog, bilirsin.

21 Ocak 2009 Çarşamba

sennheiser

beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın
denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın
öylesine yıktın ki bütün inançlarımı
beni bensiz bıraktın, beni sensiz bıraktın

ümit yasar oğuzcan

bu $ap$al hallerimi de seviyorum..

l'osservatore romano I

roma gezisi unutulmamasi gereken o kadar cok ayrintiyla doluydu ki yazmaya baslamaya bile üseniyorum. ama bu kez bu -cogunlukla güzel- detaylari unutmamak icin yazmam lazim. yolculuk ucuzluguyla dogru orantili olarak yorucu ve stresliydi. zaten ryanair ile ucabilmek icin saatlerce yollarda sürünmemiz gerekirken bir de her türlü firsattan yararlanmaya calismalari insani cileden cikariyor. bu kez de avrupa birligi vatandasi olmadigimizdan online check-in olanagindan faydalanamadigimiz icin havaalaninda check-in yaptirip gidiste 10'ar, dönüste 5'er euro ödemek zorunda kaldik. neyse o kisimlar tatsiz ve gereksiz direk termini''ye geciyorum. istasyonda otobüsten indigimizde gece 11'e geliyordu. maryelen'i bulmamiz 5 dakika bile sürmedi. zile basip beklemeye basladik. biraz sonra interkomdan bir erkek sesi "pronto"yla baslayip süper hizli bir italyanca ile birseyler söyledi ve kapiyi acti. fotograflardan da tanidigim güzel bir avluya gectik ama ortada in cin top atiyordu, herhangi bir tabela da yoktu. sonunda yine ingilizce bilmeyen bir amca yardimiyla loredana'ya kavustuk. loredana tahminimden de daha canayakinmis -ve dogal bir canayakinlik bu-. bize odalarimizi gösterip ihtiyacimiz olabiliecek bilgiler ve haritalar verdi. ertesi sabah kahvaltidan sonra solugu direk sokakta aldik. hem de mis gibi bir havada.

hatirladigim kadariyla önce santa maria maggiore'ye girip bir hayran olduk. bu kiliseyi önceki gece birseyler icmek icin disari ciktigimizda da görüp gözümüze kestirmistik zaten. sonra via cavour'dan asagi inip direk foro romano'ya ciktik. zaten bir ucunda piazza venezia, diger ucunda colosseo, forum boyunca uzanan via foro imperia'ya cikinca insan önce bir ne yana bakacagini sasiriyor. caddenin iki tarafinda devasa boyutlarda bir antik sehir var. bu koca arazi icinde neredeyse her dönemden kalinti görmek mümkün. o saskinlik gecene kadar bir kismimiz kaybolmustu bile ((: önce colosseo'ya gitmeyip piazza venezia'dan ve forum'un arkasindan dolasmayi kararlastirmistik. fotograf cekerek ve agzimizi kapali tutmaya gayret ederek saraya kadar geldik. saray'in sagini solunu gezerken de kalanlarimizin cogunu kaybetmistik. marta, ferdi ve ben teraslara cikmayi beraberce basardik. hatta marta ile ben sarayin tepesinde kiyida kösede kalmis kocaman bir kiliseye bile girip bir kez daha hayran olduk. terastan forum'un nefis bir manzarasi görünüyordu. ayrica o terastaki kafeteryada da gözüm kaldi. her tarafi camdan, dinlenmek icin sahane bir yer, fiyatlari da oldukca iyiydi. hatta cok iyiymis yau, sonradan anladim. güne daha yeni basladigimiza üzüldüm dogrusu, bir daha yolum düserse bir kahvelerini icerim (:


terasta ekibin cogunu bulduk, saray fasli bitince asagida diger herkesle bulusmayi da basardik. forum'un cevresinden dolanalim derken epeyce bir oyalandik. iceri girdigimizde hava iyice güzellesmisti. günesli bir havada sevdigin birseyi yapmak kadar güzel bir sey yok! ben az sonra genclerden ayrildim. forum turunu kendim yapip colosseo'a gececektim ki bir ta$in tepesinde bagirip cagiran yakisikli bir cocuk dikkatimi cekti (((: eleman tabi ki tur rehberiydi ve bedava bir tur yapiyordu. hemen pesine takildim. tabi ki tarih askiyla, allah allah! (: 1 saate yakin rehberimizin pesinden forum'u gezip cok güzel bir tur yapmis oldum. ayni sey sonra vatikan müzesi'nde de düsündüm, sirasi gelince anlatacagim: zengin olmayi en cok bunun icin istiyorum. bunun gibi turlar normalde ücretli ama kesinlikle ödedigin her kurusa degiyor. ta$larin veya resimlerin arasinda dola$ip kendi kendine cikarimlar yapmak neree, profesyonel bir rehberden veya bir kitaptan edindigin bilgiler nere. neyse böylece forum'da sezar'in yakildigi yeri, sehrin nasil metrelerce toprak altinda kaldigini vs ögrendim. oradan cikip colosseo'ya gittigimde giris saatinin sonuna 15 dakika vardi. baktim bizimkiler de anca kapiya gelmisler. o kalabalikta birbirimizi bulup iceri hep beraber girdik.

to be or not to eeaaah...