25 Eylül 2009 Cuma

eindhoven'i seviyore!

evet sira geldi $u malum hollanda gezisine.. konserden baska hic bir isim gücüm olmayan bir persembeydi ama ben yine de o gariban günden bir telas firtinasi yaratmayi basardim. evden o kadar alelacele cikmama ragmen, erkenden orada olma umutlarim 4 saat süren yolculukla az biraz tökezlese de, koray'la cimlerde bikac sigara tüttürme, gelen geceni cekistirme, polis hakkinda ileri geri konusma ve kot pantelon hakkinda derinlemesine cözümlemeler yapma keyfini kacirmadim. deniz de gelince konser alanina girip direk yiyecek standlarina yöneldik.

sefalet yuvasi festivallerden sonra o goffert park nasil medeni, nasil ultra modern, nasil allah allaaah geldi anlatamam. binbir cesit yiyecek ve icecege, oldukca makul fiyatlarla ve acayip hizli sekilde ulasiyorsunuz. tuvaletler saatler sonra bile temizligiyle, sabun ve kagit havlu her daim varligiyla gözleri ya$artiyordu. ben yolda yaptigim burger king hayvanliginin ardindan yemek yemedim ama önce kafam kadar bir meyve $eysi alip, tüm meyvelerin tadinin gercekten tuttuguna sevinerek onu hallettim. birkac bira ve sigaranin ardindan ozan da geldikten sonra da masumca deniz'e bir kahve ve muffin sirasinda eslik edeyim dedim. avcumun icini tamamen kaplayan nefis muffin'i yerken suratima öyle bir nur dü$mü$ ki, mutlulugumu görünce epeyce üstüme güldüler. "yaa bak aslinda mutlu olmak ne kadar kolaymis, mutlulugu muffin'de buldum" diye düsünüp arkasindan birer muffin ve kahve daha patlattim. muffin mutlulugu terimi de hayatima böylece girmis oldu (: zorda kalanlara duyrulur!

konserin baslamasina yakin ortalara dogru ilerleyip insancil bir mesafeden, tenhada takilmayi tercih  ettik. yine cok güzel bir konser oldu. sahnenin ve ekranlarin kullanilisi festivaldekinden cok daha görkemliydi. chris denen sempatik
essek sipasi da yine tatli sözlerle kalbimizi calmaya kalkti. yine piyanosu basinda kicini yere koydugu anlarda bile hop hop hoplayarak enerjisine hayret ettirdi. cok güzel caldilar, söyledik. arada yine ortalarda bir platforma cikip billie jean ve will'den sarkilar fasli yaptilar. konser cikisinda da herbirimize birer lefraytlefrayt cd'si verip bizi ihya ettiler. bu kez konfeti kelebekler yakinima düsmedi ama cd kapagindaki kelebekleri fitifitifiti diye sallayinca gayet canli oldular.

konser sonrasi büyük bir güruh icinde park yerine dogru ilerlerken ozan'in suratima baka baka "simdi almanya'dan da bir sürü hirt gelmistir" demesiyle haftasonunun gayet neseli gececegi belli olmustu.

eve döndükten sonrasi pek net degil ama ozan'in yariladigi avrupa haritasi puzzle'ini gözüme kestirdigimi hatirliyorum. sabaha dogru son derece dikkatle, pisssmi diyerek ozan'in dubleks evinin $ahsima ait katina ciktim ($ekil 1a) öglen hala yukarda olusumun sevinciyle uyandim. cuma günü herkesler i$inde gücündeyken ben internetlerin azizligi yüzünden calisamayinca cok güzel tembellik ettim. bol bol eurosport izleyip bir o tarafa bir bu tarafa yattim. 3 gibi hadi cikip bir markete gideyim dedigim sirada puzzle yine gözüme ilisince "dur bi iki parca koyayim ya" dedigimi hatirliyorum. sonrasi.. saat 5 bucukta denizlere ayip olacak gideyim artik diyip cikabildim i$te.. iskandinavya, ispanya ve ortadoguda büyük ilerlemeler kaydettim, onlari bozmaya kiyamadim ama yaptiklarimin geri kalanini tekrar kutuya atip olay mahallinden hemen uzaklastim.

cuma aksami sofra dolusu leziz cin yemegi*, kelle ba$i 1.x $i$e $arap ve bimnemkacar bira üstüne kiral bi muhabbetle nefis gecti. bir ara balkon parmakliklarinin arkasinda yere oturmus sigara dumanini disarlara üflerken görü$mecim ye$il sogan göndermi$ moduna giri$im de gözümden kacmadi.

sabaha karsi eve dönerken girip sigara almak zorunda kaldigim gay barda "ben gay miyim acaba? yeooouvv.. macoyum lan!" demedigime cok pisman oldum..

sabah o sarhosluga ragmen 1 saat dönüp uyuyamayinca bir daha asagi inip televiziyayi actim. eurosport'ta williams kardeslerden kücük cirkefin maci vardi, onu izlerken mis gibi uyumusum. sabah uyandigimda ayni macin tekrari vardi. ozan daha uyanmadi diye sessiz sessiz onu izlerken macin asagi yukari ayni yerinde yine sizmisim. öglen nefis bi kahvaltinin ardindan yeterince tembellik ettikten sonra kendimizi sokaga atabildik.

ögleden sonrayi cok sakiin, güle$li sokaklarda dolanarak, hic ihtiyacim olmayan garip seyler satin alarak, güle$li kafelerde kahveler icip, muhabbet ederek gecirdik. wilhelmina meydani'na giderken ev dekorasyonu ivir ziviri satan bir dükkana girip "anaa bildigin cay tabaa lan", "yuuh bi mum icin anamin nikahini istiyolar" seklinde standart öküzlüklerimizi yapmis cikiyorduk ki kapinin hemen yaninda bir seylere bakip oyalanmami firsat bilen ozan artik yillarca ugra$sa unutturamayacagi sekilde tarih yazdi: duvardaki belden yukarisi ciplak afrikali kadin i$ci fotografini eliyle göstere göstere "memeeeee" diye bagirmasiyla arkamizdaki kasada laptopuyla ilgileniyormus gibi yapan tezgahtar cocugun puhaahaaa diye kopmasi bir oldu. "allah seni bildigi gibi yapsin yürü yürü rezil ettin bizi" diye ite kaka cikardim kendisini dükkandan.

tatar ramazan'da birer kahve ictikten sonra, thom yorke'un eli yüzü düzgününün calistigi trafalgar'da bira yaninda mükemmel lezzetli, asiri sagliksiz abur cubur keyfi yaptik. aksam gencler yine trafalgar'a gidelim deyince ehee tabi niye olmasin diye gittim tabi (: ozan'dan etkilenmis olsam gerek, gecenin ilerleyen saatlerinde ben de ~thom efendi 30 santim uzagimdayken elimle göstere göstere "bu da evsiz barksiz degildir herhalde" demis olsam da memeee diye bagirmadigim icin bardaklari isaret ediyormus gibi yapip rezil olmaktan siyirabildim. gece dönüste ozan'la emekli gibi kavga dögüs ederek puzzle'i bitirdik de huzur bulduk.

pazar günü son anda belcika'ya, özgür'le cevahir'in yanina gitmenin direginden dönüp (100 kmlik yolu 2,5 saatte götürmek icin bir de 37 euromu isteyen hollanda/belcika tren isletmelerine bir kez daha teessüflerimi iletiyorum) sallana sallana evime döndüm.

valla her gün de dus aldim ama artik ozan yattigim yatagi yorgani, ordayken giydiklerimi filan konustugumuz gibi yakmistir herhalde (((: hatta denizlerde dus aldiktan sonra saca sürülecek akil isteyisime gülüsmüstük ama, gercekten ihtiyacim olan oymus. ertesi gün cantamda taa dortmundlardan tasiyip getirdigim sac köpügü dururken ozan'dan da briyantinimsi bir sey alip zar zor kafama sürmeye calismamin baska aciklamasi olamaz.

unutmak istemedigim o kadar cok detay var ki yaz yaz boku cikti cikiyor (: bir kismi da hatira olarak kalmaya calissin. türkcemizi koruyanzi/türkceyi seviyore projesine de son derece ciddi yaklastigim icin onu yakinda elle tutulabilir hale getirecegimden eminim. o yüzden simdilik es geciyorum kendisini.

* sate sosu diye endonezya i$i bir sey var, allah sizi inandirsin ekmege sürer yerim, yiycem hatta, deniz aldi cebime koydu sagolsun.

Hiç yorum yok: