28 Ekim 2010 Perşembe

memleketimden insan manzaralari ii

buralarda karsilastigim cins cins insandan bahsetmeye devam edeyim. cins cins dediysem $ikayetci oldugum anlasilmasin, türlü türlü anlaminda söylüyorum. türlü türlü deyince bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var lafi aklima geliyor, o yüzden bi durakliyorum. ay söylemis bulundum zaten..

simdi gecenlerde bahsettigim issiz gücsüz amcadan sonra, son derece olagan ama ayni zamanda enteresan ruhr pott insanlariyla tanismaya devam ettim. son hakkim olan bir sinav icin debelendigim bir sirada, o sinavi gectiginden haberdar oldugum bir ögrenciden yardim istedim. adam önce bana son derece düzenli olan ders notlarini verdi, sonra beni hic tanimadan evinde misafir edip 3 saat ders anlatti. daha garibi ben orada oturmaktayken kapinin calinip üst kat komsularinin ikimizi yemege davet etmesi ve benim 40 yillik ahbapligimiz varmis gibi bu sevimli alman ailesinin mutfaginda pizza yiyip cene calma serefine nail olmamdi. yiyip ictik, asagi inip derse devam ettik, sonra ben o sinavi gectim.

gecenlerde de baska bir cins alman ailesi ile karsilastim. buradaki cins anladiginiz anlamda cins olabilir. istasyonda banliyö treni beklerken yaklasik 2 ve 3 yaslarindaki iki kiziyla muhabbet etmekte olan genc bir adama rastladim. kizlardan biri "asansör bozulmus" dedi, cünkü kapinin arasinda kalan bir cöp kapinin kapanmasini önlüyor ve kapi sürekli kapanip aciliyordu. babasi gidip cöpü kapinin arasindan ittirdi, kapi kapandi. dönüp kizina "bak gördün mü, bozuk degil hala calisiyor. iste babanin verdigi vergilerin bo$a gitmemesi icin böyle seylere dikkat etmemiz gerekiyor, bu cihazlar bozulursa biz ödüyoruz yavrucugum" dedi. simdi "bu almanlar neden böyleler?" sorusunun cevabi biraz daha netlesti sanirim.

:|

25 Ekim 2010 Pazartesi

chipperfield postasi

size bundan 8 yil önce, 22 eylül günü ingiltere'ye ucusumla baslayan chipperfield macerami anlatmaya karar verdim. durduk yere degil, anlatmaya degecek seyler oldugunu düsündügümden. hatirladigimda hala $a$irdigim, üzüldügüm, kahkahayla güldügüm bir ton $ey.. bugün koca dünyayla ilgili kafamda var olan biiir sürü $eyin $ekillendigi veya $ekillenmeye basladigi yer bi kac bin kisilik bir köymü$. aslinda niyetim nasil gittim, ne yaptim, ne gördüm'ü anlatmak degil, cünkü daha ilginc hikayeler dinledim orda. cok $ansli oldugum icin mi, yoksa ingiliz köyleri her zaman böyle entrikali, enteresan hikayeli yerler oldugundan midir bilmem, simdi düsündügümde cok garip seyler duymus görmüsüm diyorum.

ilk garip hikayemiz biraz dram, biraz a$k, biraz kader kismet iceriyor. türün sevenleri icin, yanlarinda kaldigim kocaman ailenin hikayesi:

2 katli, 7 odali, ve 2 banyolu, kocaman bir salon, kocaman bir mutfak ve kocaman bahceli bir evde oturuyoruz. evin her odasi dolu. evimizin annesi bertha, babasi robert. evin cocuklari bertha'nin 2 kizi ile robert'in 3 kizi. ben de ablayim. bu kocaman ailenin bir araya gelis hikayesini parca parca ögrenip bir araya getirebildigimde aradan epey zaman gecmisti ama degdi.

bir kac hafta icinde bertha'nin ilk kocasindan ayrildigini, adamin sorumsuz, dandik bir tip oldugunu kizlariyla fazla ilgilenmemesinden ve bertha'nin ufak tefek söylenmelerinden cikartmistim. robert'in e$ini nasil kaybettigini ise cok sonra ögrendim.

bir gün robert son derece teatral bir sekilde bertha ile tanismalarini anlatmisti, hatta ben de bu sevdigim hikayeyi sözlüge yazmistim. dur bir daha anlatayim. bertha her ne kadar kendine oldukca güvenen, ne istedigini bilen bir kadinsa da, bir gün ne akla hizmetse kendine e$ bulmak icin gazeteye ilan verir (töbe yarappim). bertha'nin verdigi ilani gören robert, "aha ne güzel, tam bana göre bi kadinmis" demesine ragmen bu ilan milan i$lerine inanmadigi icin gazeteyi cöpe atar (biravo). ertesi aksam -kizlari mi kafasini mikti ne olduysa- yalnizlik canina iyice tak eden robert'in aklina tekrar bertha'nin ilani gelir (yapma?). yagmur altinda, sokaga cikardigi cöpü karistirarak gazeteyi bulur, üzerindeki spaghetti yiginini elleriyle siyirir (buralari abartmak icin söyledigi surat ifadesinden belliydi, hinzir seni) ve ilani alip eve girer. ertesi gün bertha'yi arar ve bulusmaya karar verirler. kisa süre icinde de birlikte yasamaya karar verip kendi evlerini satarlar, bahsettigim kocaman evi satin alip iki evin esyasini buraya tikar ve 18, 17, 15, 12, 8 yaslarindaki kizlariyla kocaman bir aile olarak yasamaya baslarlar..

robert'in manik depresif karisinin evlilikleri boyunca mücadele etmek zorunda olduklari ruh hastaliklari, kizlari henüz oldukca ufakken kadinin evlerinde kendini asarak intihar etmesi ve onu okuldan dönen kizlarinin bulmasi bu güzel hikayenin karanlik kö$esi. zaten yumu$acik bi adam olan robert'in 3 kizini tek basina büyütmek zorunda kalmasi ve kizlarinin hissedebilecegi en ufak bir üzüntüyü, eksikligi ortadan kaldirmak icin onlari biraz olsun simartmis olmasi bu olayi ögrendigimde hic garip gelmemisti. aslina bakarsaniz kizlar oldukca saglamdi, sadece o zamanlar annelerini hatirlayamayacak kadar kücük olan en genc kizin ucariliklari bazen sorun oluyordu ama sanirim o da erkek arkadasiyla 1 yillik bir dünya turuna cikip döndükten sonra sakinlemis :|

zaten ingilizlerin bu 30 yasina gelene kadar her boku yemis olma olayindan bezmistim ordayken. bir tane de denemedigin uyusturucu, gitmedigin ülke, yemedigin bok kalsin arkadasim!!

bugünlük bu kadar!

notlar:
1) ki$i isimlerini degistirdim.
2) fotograf calistigim the boot isimli pub'in önünden. üzerimdeki yagmurlugu taniyana 100 bin lira veriyorum!