11 Kasım 2010 Perşembe

boktan hisler korosu

icimde sarkilar türküler söylüyor.

türkiye'yle ilgim alakam yurt disinda oldugum süre icinde cok degisti. sadece haberleri takip etmekten, olan biteni bilmekten bahsetmiyorum. bir iki haber sitesi hala kisayol cubugunda, eksisözlük hala en cok okudugum sey ama bircok seyden bihaberim. asil, ailem, arkadaslarim, tanidiklarim vs ile olan bagim degisti en cok. daha dogrusu kendisini en cok hissettiren degisim o. bu baglamda kendimi yillardir essek gibi calisip, asgari ücret alir gibi hissediyordum. sonunda greve gittim galiba!

beni az cok taniyan herkes, ne acayip sosyal bi insan oldugumdan, ne kadar cok arkadasim, esim, dostum oldugundan ve bunlara yetismek icin kendimi nasil paraladigimdan haberdardir. yani uzun seneler boyunca bu böyleydi. almanya'da ilk yillarimda dogru dürüst iki cift laf etmek icin haftasonlari yüzlerce kilometre yol gitmelerim, hic tanimadigim insanlarla bulusup aradan pirlanta gibi dostluklar edinmelerim, türkiye'deki yakin arkadaslarimi, cesitli sülale bireylerini mümkünse her ay telefonla yoklayip, her sene en az 2 kez kosa kosa memlekete gitmelerim, orada oldugum kisacik sürelerde herkesi göreyim, kimse eksik kalmasin diye kendimi paralamalarim filan. bunlari böyle oldugu icin yaziyorum, ne övülecek, ne sövülecek bir durum var ortada. ki zaten kalmadi hicbiri, dolayisiyla yorgan gitti kavga bitti.

tek basima yasarken ev telefonu aldim, yurda gectigimde o hat kapandi diye ev numarali bir cep hatti daha aldim, ki türkiye ile görüsmek istedigimde, oradan birileri beni aramak istediginde faturalarimiz ucmasin. o ilk birkac sene de hakikaten her bayramda, her özel günde, durduk yere, aradim durdum. annanemle dedemden baska bir allahin kulu aradi mi peki beni? yoo! ne kadar artik umursamiyorum desem de gücüme gidiyor yahu!

bir de afra tafralari bitmez "sen artik dönmezsin, vay sen gelmezsin". neye geleyim kürek kafa? hangi birinize geleyim? nasi sinirlenmisim ya? yillardir!

ögretmenim üzülüyoruz.


not: daha yazacaklarim vardi ama o bile icimden gelmiyor. evet hassasiyet doruk noktasinda. allahtan kadin milleticek bir mazeretimiz var da, arada böyle ileri geri konusmamiza bir mazeret oluyor..

9 Kasım 2010 Salı

chipperfield postasi ii

tanimadiginiz, tanimayacaginiz insanlarin özel hayatlarini gözler önüne serme terbiyesizligine devam!

10 ay boyunca hafta ici her gün 11-15 arasi, kimi zaman aksamlari ve haftasonu da calistigim pub the boot'a gelen $ekil $ekil müsteriler yüzünden yüzümden kahkaha ve $a$kinlik silinmedi bir kere. pazartesi sendromu diye bir sey sözkonusu bile degildi, cünkü pazartesi öglenleri hazirliklarimi yapip dükkani acmak icin kilidi cevirdigimde ilk müsterilerim kapinin önünde bekliyor olurdu. bir pazartesi grubu vardi ki, evlere senlik. köyümüzün kasabi michael. michael tuvalete gider gitmez bana kas göz isaretiyle "michael'da acayip para var, sana yapalim mi?" diyen don. volvo'sunun motor kapaginda daima kirmizi bir cicek tasiyan cürük disli david. benim türk oldugumu bilmeden sertab'in eurovision birinciligi hakkinda atip tutan, durumu ögrenince "sictim de mi?" diyen iskoc. "brandynize buz ister misiniz?" diye sormama "brandyyi sadece aptallar buzla icer!" diyen huysuz ihtiyar.. yas ortalamasini oldukca düsüren michael 40 yaslarindaydi, öyle söyliyim de siz anlayin nasil bir ekip oldugunu. öglen 2-3'e kadar pint pint lagerlari, alelari götürür sarhos sarhos evlerinin yolunu tutarlardi.

sonradan farkettim ki don beni bosuna michael'a yamamaya calismiyormus, michael hakkaten yarim milyon pound sahibi ama isimdeyim gücümdeyim tribinde süper bi insanmis. bi gün koccaman ama cok eski evine misafir gittigimde, bahcede büyük büyük dedesinin ilk kasap dükkani ve üst katinda le$ gibi minicik bir yasam alani olan ilk gayrimenkulünü göstermisti. simdi düsünüyorum da adam kasap, gereginden fazla sakin ve sessiz, gel sana dedemin tükanini göstereyim diye beni tenha ve izbe bir yapiya sokmus. masallah bana!!

simdi bunu düsününce asil psikopatlara gitti aklim, michael melek gibi adamdi zira. pubimiza sarap getiren distribütör kadincagiz beni pek sevip ogluna arkadaslik etmem icin adeta pervane olmustu cevremde. sonra vaziyet anlasildi. oglu evden hic cikmayan asosyalin biri oldugu ve ben hayir demeyi bilmeyen bir gerzeklik timsali oldugum icin bir aksam misafirlige gittim. evleri köyün oldukca disinda ücra toprak bir yoldaydi. gece vakti bir allahin kulunu bulamayacagin, bulsan direk topuklaman gereken yerler yani. hep beraber oturduk caydi kahveydi icildi. sonra elemanla projektörle duvara yansittigi bi film izledik. zaten ortalik dvd'den gecilmiyordu. evden cikmayan gencimiz kendini dvd'ye, blockbuster'a vermisti. izledigimiz film men in black mi neydi? filmi degil, ben asil o filmin nasil bittigini hatirlamiyorum. daldan dala atlayan, neyden bahsettigi belli olmayan eleman en son ayak masaji konusunda brifing verirken "ben artik kalkayim" dedim. evde cit cikmiyor, anne baba nereye gitmis diye düsünerek, her an arkamdan ayak sesi bekleyerek ciktim arabaya ilerledim, sonra da vinnn diye uzadim. sevgili arabam beni birinden kacirmisti ama bir baska seferde de psikopatin membagini ayagima getirmisti..

cok yakinda! (uykusuzluktan ölüyorum valla, yoksa hemen yazacaktim)