11 Ocak 2011 Salı

chipperfield postasi iii

eveet gelelim bir sonraki hikayemize. dram degil de gerilim-macera olsun bu yazinin konusu da. daha önce söz verdigim gibi hayatimda kendimi en cok tehlikede hissettigim anlardan birini anlatayim. yaaa öyle gerilirsiniz.

the boot'ta calismak genellikle cok zevkli, bazen de insanlarla yapilan her is gibi sikintiliydi. elalemin agiz kokusunu cekmek diye bir tabir var ya, bir de elin sarho$unun derdini cekmek olunca dadindan yenmiyor. yine de köy ahalisi genellikle kimin ne mal oldugunu bildigi icin terso bir durum oldugunda duruma müdahale etmekte gecikmezdi, özellikle patronum nigel ben daha bir terslik oldugunu ilk hissettigim anda dibimde bitiverir, ki$ki$lanacak veya pi$pi$lanacak kimseye dogru tedaviyi tatbik ederdi.

elbette pub'a az da olsa gelen birkac belali tip vardi. belali dediysem öyle deri ceketli ergen filan gelmesin akliniza, bildigin koca koca evli barkli adamlar, gelip icer icer, iltifat sinirini asip taciz denebilecek denyolukta sözler sarfederlerdi. bunlarin en rahatsiz edici ikilisi de paul ve -nasil tiksinmissem- adini bile hatirlamadigim kankasi idi. kankasi dedigim pickurusunun önde gideniydi. bu ikili nadir de olsa pub'a gelip, dakka bir hemen ka$ göz isaretlerine, lüzumsuz $akalara ba$larlardi. hele bunlar biraz ictikten sonra, mümkün mertebe barin diger ucunda servis vermekte fayda vardi.

bir halloween aksami -benim meshur pavyon temali resimlerin cekildigi aksam- bütün pub calisanlari olarak 60 70lerin disko kiyafetleriyle bezenmeye karar verip kostümcüye gittik. bardaki 3 kiz i$il i$il, piril piril kiyafetlerimize ragmen, cakma elvis patronumuzun gölgesinde kaliyorduk diyeyim. bütün müsteriler de zevzeklikte sinir tanimayan kiliklariyla boy gösterince eglenceli bir aksam basladi. ama ilerleyen saatlerde, sanki her gün litre litre, galon galon icen onlar degilmis gibi bir "özel gün bugün, icip sapitmaliyiz" moduna girdi hepsi.

curcunanin ortasinda bir kac bardak kirilinca barin arkasindan cikip elimde bir firca ve fara$la kalabaliga karismak zorunda kaldim. tam mini elbiseyle sagima soluma mukayyet olmaya calisarak yerdeki cam kiriklarini temizliyordum ki bu pickurusu tepemde bitiverdi. kolumdan tutup pis nefesiyle kulagima abuk subuk laflar etmeye baslayinca kalabaligin icinden vinnn diye nasil barin arkasina kaciverdim bilemedim. yahu o zaman mi ürkekmisim bilmiyorum ama simdi de olsa adami ittirip kaktirir miyim emin degilim. en güzeli mümkünse olay mahallinden uzamak herhalde. o günden sonra da bu adamdan mümkün mertebe uzak durmaya calistim ama kader kismet sevgili okurlar.

sik sik bara gelen cok sevdigim bir arkadasim kipper* -o vakitler 60 yaslarindaydi- avusturalya'ya cocuklarini görmeye gitmeden önce bizim köyden biraz uzakta bir baska barda bir parti verdi. ben de o aksam calismama ragmen cikista ugramam icin cok israr etti, ben de kiramadim. is cikisi arabayla karanlik köy yollarindan bakina bakina mekani buldum, tabi orda icemedim ama e$ dostla hasbihal etmekten geri durmadim. gece gec bir saatte bana müsade diyerek kip'le vedalasip arabama binmek üzereydim ki, kipper tekrar arkamdan seslendi. "ya bu herif cok sarhos oldu, arabasiyla dönmeye kalkisiyor kesin yazilacak bir yere. sen götürüver bunu da hadi canim, hadi güzelim" diyerek bana ede ede o pickurusunu emanet etti! ben daha ama ama! diyemeden o p. arabanin yolcu koltuguna kurulmustu bile.

arabaya bindim, yola ciktik. asiri sisli bir aksamda, iyi bilmedigim, yolun yönünü ancak kenarindaki agaclar farlarla aydinlaninca görebildigim, ama sis yüzünden görüs mesafesi 2-3 metreye inmis karanlik köy yollarinda o 10 dakikalik yol bana bir saat gibi geldi. yolda icimden gecen "bu herif bir hareket yaparsa ne yaparim?", "zaten it gibi sarhos, bence ben bunu dövebilirim(o.c. askerdi bi de, nereye dövüyorsun?)", "arabayi birakip kosarak kacsam yolumu bulur muyum?" tarzi sorularla yolun sonuna geldik.

benim sokak köyün basindaydi, orda inip yürümekte israr etti, ben de memnuniyetle durdum. bizim pic kurusu arabadan inmeden önce duraklayip "ya ranable sen cok iyi bi insansin, ben seni bugüne kadar cok rahatsiz ettim, lütfen beni affet. essekler kovalasin ki bir daha öyle bir sey yapmayacagim." (yani buna benzer ingilizce deyimler, atasözleri) demesin mi!? ben de $a$kinliktan "hee sorun degil, olur öyle genc" deyince adam bana sarilmasin mi!? ama valla kötü niyetli degildi, sadece türklerin öpüjem iclenmesini o anda sarilma ile ifade etti sanirim. sonra da arabadan inip tipi$ tipi$ evinin yolunu tuttu, o günden sonra da düzeyli bir arkadasligimiz oldu. meraba meraba!!

yani aslinda gerilim hikayemiz mutlu sonla bitiyor, kusura bakmayin. siz tabi beni agzim burnum kirilmis, üstüm basim parcalanmis halde görmeyi bekliyordunuz degil mi? sizi gidi siziler! heheh..

evet orko bu maceramizda neyi ögrendik sence? özür dilemeyi ve affetmeyi bilen insanlari seviyore. (tamam hala pickurusu, o.c. filan diyorum da, ben o metamorfozdan önceki haline diyorum bak, sonra "adam" oluyor. hihih.)

* kipper'in bah$i$ niyetine israrla verip, sakin öbürleriyle paylasma bu senin paran diye de sikica tembih ettigi bir 5 pound ile aldigim 3 cd'lik koleksiyon rafimda, kendisi mavi$ gözleriyle kalbimdedir.

Hiç yorum yok: