kaldigim yerden devam edeyim bir an evvel de sira öbürlerine de gelsin. 24.04 cumartesi zeynep'i karsilayip onur'u yolcu ettikten sonra önce hizli bir stockholm turu yaptik. gamla stan, city hall, tyska kyrka ve elbette ki vasa'ya gittik. bu kez rehberligi ben ele aldim ve vasa'nin yamulusunu göstermek icin yana dogru egilmek suretiyle elde olan tüm teknolojik imkanlari kullanarak kendisine bir sunum yaptim. sunumum cok begenilince tekrar yamuldum. bir daha istesin yine yaparim!
ertesi gün de metroyudu otobüsüdü derken vaxholm'e vardik. dedikleri kadar tatli bir sayfiye yeriymis. ama kalesi henüz insancil bir mevsimde olmadigimiz icin tüm diger sehir disi atraksiyonlar gibi kapaliydi. yine de aksama kadar o bank senin bu bank benim, "pattiz yiyelim mi?", "bira icelim mi?", "oo dondurma!!" derken aksam oldu ve biz bu kez harika bi tekne gezisiyle geri döndük. vaxholm'ün highlight'i da „eksküz mi? kuc yu teyk e pikcir ovaz pliiz?“ soruma „tabii ki cekerim, ben de sizden rica edecektim“ diye cevap veren abla ve enteresan saz arkadaslari oldu.
zeynep'i yolcu ettikten sonra misafirsiz gecirecegim 4 günü calisarak ve tembellik ederek gecirdim. zaten hava o bir kac gün boyunca o kadar kötüydü ki, möja'ya gitmek icin davrandigim her sabah gipgri bir gökyüzü üsengecligime yolda$ oldu, ben de evde oturdum. cuma ögleden sonra umut ve özlem'le bulusup esyalarini istasyona birakmak icin zorlu bir mücadele verdik. kirmizi bavulunu kilitlemeyi unutan talihsiz $ahsa burdan tekrar tesekkür ediyorum.
sehir merkezinde kisa bir turun ardindan ben kütüphaneye vermem gereken kitap yüzünden son kez okula gittim. kütüphane kapaliydi ama elim bos dönmedim, dönüs icin otobüs duraklarini ararken ilhan koman'in da vinci adamina rastladim.
kizlarla ilk aksamimizi her sene 30 nisan'i 1 mayis'a baglayan gece walpurgis night denen bahar kutlamalarinda gecirmeye karar vermistik. bir nevi nevruz. stockholmlüler bu geceyi skansen'in tepesinde kocccaaman bir ates yakarak sarkilar türküler esliginde kutluyorlardi. bahardan henüz eser yoktu ama tüm ögleden sonrayi skansen'in börtüsü böcegi, atraksiyonlu kulübeleri icinde gecirdik. cok güzel fotograflar cekip, bankaya gitmeye üsendigimizden cebimizdeki üc be$ kuru$la acayip seyler yedik (:
ertesi günü kizlarla yine klasik bir sehir turuyla gecirip aksam götgatan üzerindeki mest bar'da keyfe basladik. elbette 3 güzel hatun gören isvec'in yagiz delikanlilari bos durmayip gelip nereli oldugumuzu, ne yaptigimizi vs sordular. türk oldugumuzu ögrenen adamlardan birinin ilk lafi "en büyük trabzonspor!" olunca hem sasirdim, hem de cok güldüm. tabi kelime dagarciklari bununla sinirli degildi, "e$$oglue$$ek"ten "naber lan?"a genis bir yelpazede sohbet etme olanagi bulduk. gencleri savdiktan sonra sirada gamla stan'da canli müzik vardi. adini hatirlamadigim irish pub'da neseli bir irlandali grup calip söylemekteydi. müzige eslik etmemiz icin bizi dürtükleyen adamin dükkanin sahibi ortaya ciktiginda gayet leziz bir mekanda oldugumuza iyice kani oldum. neticede tam da olmasi gerektigi gibi yedik ictik, gece ekspresiyle de evimize döndük.
son günümüzde benim de daha önce yapmadigim bir seyi yapip stadtshuset'in kulesine ciktik. günesli nefis bir günde daha güzel zaman geciremezdik sanirim. oradan cikip gec de olsa moderna museet'e gittik. stockholm'de daha önce yapmadigim bir seyi daha yapmis oldum böylece. cikista oldukca aheste sekilde gezmeye devam edip aksamüstü kizlarla ayrildik. onlar selcuk'la bulusmaya gittiler, ben de eve gidip esyalarimi toparlamaya devam ettim. eve gitmeden bir sigara iceyim diye indigim su kenarina oturduktan 1 dakika sonra önümde balik tutmakta olan cocugun na böyle kafam kadar bir balik tutmasini da anmadan gecemeyecegim. kisfmetli bi insanim yaaa! (: geceyi kizlarla esya toplayip, temizlik yaparak ve hayal kadar güzel bir sise sarapla gecirdik (:
dönüs yolu aslinda bambaska bir maceranin konusu cünkü 5 parca ve 50 kilodan olusan bir yükle, toplam 21 saat süren, kopenhag'da 4-5 saat gezintili bir yolculuktu. kopenhag'i size daha önce anlattigim icin gezimin sadece highlight'larini yazayim:
* trende bizim kompartmanla ilgilenen görevlinin hakan isminde dortmund'lu bir genc cikmasi ve seyahat boyunca bana hem arkadaslik edip, hem bir sürü güzellik yapmasi. arada okulda karsilasiyoruz, daha yemek borcum var ona (:
* kopenhag'daki saatlerimin yine maksimum faydayla gecmesi, görmedigim bir seyler görüp, eskici bir amcayla tarzanca anlasarak cok tatli bir kumas almam. (kumasi ne yapacagima hala karar verememem?)
iste böylece geldik isvec macerasinin sonuna..
bence hayir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder